- Adalet Komisyonunun sonucunda olduğu gibi, bugüne kadar sürdürülen güçlü direniş, çocuk istismarını ve kadına yönelik şiddeti durdurmak için sürdürülmeli, toplumun ikna olmayacağı, toplumu geriye götüren hiçbir yeni yasal düzenleme önerisi kabul edilmemelidir: Bize hukuken tam olarak ne yapıldığını anlamakta zorlandık ve böyle bir canavar ucube karşısında zorlanmak çok anlaşılır idi. Ayrıca bütün bunlar hukuktan giderek uzaklaştığımız, haklı olarak bütünüyle kuşkuda olduğumuz günlerde yaşandı. Yani günlerdir bir halk, hem direniyor hem de hukukun olmadığı bir coğrafyada hukuk anlamaya çalışıyor. Ve geldiğimiz noktada, böyle bir canavarı bile direnerek durdurabildiysek, aradığımız hukuku da bulabiliriz. Mücadelemizle insanlık suçlarının tümünü yenebiliriz. Güçlü muhalefetimiz bir toplumun böyle yönetilemeyeceğini bir kez daha gösterdi. Şu anda “tecavüzü destekleyen” siyaset olmaktan nasıl kurtulacağını bilemeyen bunun gerilimini yaşayan AKP, hukuku tüketmenin kendisine de neler ettiğini görmelidir. Eğer yine bir toplumu yönetmek sadece kuru parmak hesabına sıkıştırılmaya çalışılırsa, Komisyon geri adım atmamalı, modern hukuku ve evrensel değerleri savunduğu her durumda arkasında güçlü bir halk desteği olduğunun özgüveniyle davranmalıdır.
- “Utanç belgesinin” iptalini sağladık ancak; topluma verdiği bu zararı onarmak için, çocuklardan, kadınlardan ve tüm toplumdan özür dilenmelidir: Öncelikle AKP’li vekillerin, hukukun olmadığı bir memlekette “hukuk” aramanın ne zor olduğunu görüp anlaması, bu felaketi iliklerine kadar hissetmesi gerekir. Ki bu komisyon adına yaraşır bir komisyon olsun ve bir daha 17 Kasım 2016’da yaptığı gibi, üzerinde uzlaşma yapılmamış hiç bir öneri gece yarısı fırsatçılık ile gündeme getirilmesin. AKP temsilcileri, hukuktan, etikten uzaklaşıp lümpenleşmelerinin sonucunu günlerdir tüm topluma zarar vererek yaşattılar. Hem de geldiğimiz noktada “tecavüzü destekleyen” konumunda kaldıkları için kendilerini aklamaya çalışmanın gerginliğini yaşıyorlar, kendilerine zarar verdiler. Bugün kendilerini aklamanın tek yolu bu “utanç belgesinin” tam iptali ve çocuklardan, kadınlardan, toplumdan özür dilemelerdir. Çünkü bu 6 günlük süre içinde üç önemli insanlık suçunun iç içe geçtiği bir utanç belgesinin sırf gündeme gelmesi ve onaylatılmaya çalışılması bile “çocuk istismarı”, “tecavüz” ve kadınları kazanılmış bütün medeni haklarından mahrum bırakan “imam nikâhı” suçlarına cesaret kazandırılmıştır.
- Gündemdeki 103. Madde konusunda ve bundan sonra her konuda, imza attığımız evrensel çocuk hakları, evrensel kadın hakları ve modern hukuktan şaşılmamalıdır. Herkesi susturduklarını sandıkları bir zamanda bile kimsenin susmadığını gördük, yaşadık. Direnenlerin olduğu bu memlekette, çok heveslenilen ve fiilen uygulanmasına yol verilen şer’i hukuku getirmenin, kadınların ve çocukların haklarını yok saymanın mümkün olmadığı gerçeği artık anlaşılmalıdır. Bu gerçekle barışılarak evrensel hukuka yaklaşmak en doğrusu olacaktır: çocuk istismarı konusunda Lanzarote Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet konusunda İstanbul Sözleşmesi uluslararası güncel kılavuzlardır. Yeterince yol gösterici olan bu kılavuzlara ve örnek uygulama olan ülkelerin mevzuatlarına bakılarak ve hali hazırda kendi elimizdeki yasamız; Çocuk Koruma Kanunu’na dayanarak hazırlanmalıdır.
- Ne bugün ne de daha sonra unutturulup tekrar denerim taktiği ile bu utanç önerisini yeniden getirme seçeneğinden kesinlikle geri durulmalıdır. Bugün komisyon bu “utanç önergesi” dediğimiz fıkrayı, AKP’li vekillerin de oylarıyla iptal etti ancak daha önce komisyonun üzerinde uzlaşılan TCK 103 Madde değişikliği (103/1) konuşulacak. Eğer “utanç belgesi”(103/2) değiştirilip tekrar sunulursa, elbette tekrar kabul görmeyecek ve sonucu AKP’nin üzerine yapışmış olan “tecavüzü destekleyen” konumundan hiç kurtulamaması olacaktır. Bu yüzden ne bugün, ne de daha sonra unutturulup tekrar denerim taktiği ile bu utanç önerisini yeniden getirme seçeneğinden geri durulmalıdır. Toplumun tepkisine neden olan Karaman’da yaşandığı gibi çocuk istismarı olgularında, geriye dönük olarakta cezasızlığın ortadan kaldırılması için AYM adım atmalıdır.
- AYM mutabık olunmayan ve netlik kazanmayan tartışmalı kararlar almaktan geri durmaya çağırılmalıdır: Bütün bu utanç verici denemeleri hukuken başlatan ve karışıklığa neden olan AYM iptal kararları ile oluşan belirsizliklerdir. Bilindiği üzere AYM konuyla ilgili birinde örtülü bir şekilde “çocukta rızayı”, diğerinde “imam nikahını” cezasız bırakmaya neden olacak çok tartışmalı iki kararı demokrasiyle bağdaşmayan biçimde6 ya 7 oyla alabilmiştir. Yargının siyasallaşmasının tüm topluma nasıl bir zarar verdiği bir de bu örnek ile görülmüştür, komisyon adına yakışır biçimde yargının siyasallaşmasına karşı tavır almanın yollarını bulmalıdır. AYM’nin yarattığı bu kaosta, Aralık ayı ile itibarıyla yeni madde yapılmaz ise çocuk istismarının cezasız kalması tehlikesi komisyonu 103. Maddeyi aceleye getirmeye zorlamış, daha önce üzerine anlaşılan 103/1 ortaya çıkmıştır. Oysa çocuk istismarı gibi kritik bir konuda yasa değişikliğini aceleye getirilmesi asla kabul edilemez.
- TCK 103.Madde sorunun muhatabı olan tüm kurum ve kişiler ile görüşmeden sonuçlandırılmamalıdır: Komisyonda mutabık olunan 22 Ekim 2016’da TBMM Başkanlığına getirilen torba yasa ile TCK 103. maddede yapılacak değişikliğin bugün yeniden değerlendirilmesi ve esas olarak konunun muhatabı kurumlardan, hukukçulardan, hak örgütlerinden ve sorunu yaşayan hak kaybına uğrayan tüm taraflardan görüş alınarak son halinin verilmesi gerekir. Günlerdir utanmadan topluma “mağdur aile” olarak izlettirilen kucağına bebek verilmiş 10 yaşındaki çocukları değil, 103. Maddede iç içe geçmiş üç önemli sorunun; “Çocuk istismarı”, “tecavüz” ve “şer’i hukuka göre nikah: imam nikâhı” nedeniyle hakları ihlal edilen herkesi dinlemelidir. Gerçekten mağdur olan kişiler için, modern hukukun bulduğu çözümler vardır, Çocuk Koruma Kanunu’ndaki destek sistemleri ve bunların iyileştirilmesi “mağduriyet” diye öne sürülen sorunu çözecektir.
- TCK 103. Maddede kademelendirme tek başına değil onu bütünleyen ayrı bir akran hukuku geliştirilerek ele alınmalıdır: Mağdur ve fail için yaş sınırlamalarındaki belirsizlik, akranlar arasında gerçekleşen fiiller için akran hukukuna hiç referans yapılmaması, aradaki yaş farkında neyin sınır kabul edileceği konusunda 3, 5, 10 yaş gibi geniş marjların dikkatsiz ve özensiz konuşuluyor oluşuna derhal son verilmeli; bu sınırlar ve tanımlar net getirilmeli, öncelikle ihtiyaç duyulan Çocuk Koruma Kanunu’na dayalı bir akran hukuku geliştirilmelidir. Kanunda ve uluslararası belgelerde akranlar arası cinsel eylerde neyin suç sayılması ve ne yapılması gerektiği açıktır. İhtiyaç duyan ergenlere verilmesi gereken ekonomik, hukuki, tıbbi destekler açık ve tanımlıdır. Sosyal desteğin “imam nikahı” ile hiçbir ilgisi olmadığı gibi, devletin yapması gereken varsa mevcut mağduriyetleri, hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı kalarak sosyal devlet politikaları ile telafi etmesidir. Lanzarote Sözleşmesi ve Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi’nin 14. maddesi gereği, devlet, mağdurların kısa ve uzun vadede fiziksel ve psiko-sosyal iyileşmelerine yardımcı olmak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri almalıdır. Etkin bir soruşturma, kovuşturma yapmalı ve asıl suçtan zarar görenin yanında olmalıdır. Ergenlerin eğitimlerinin devamlılığını ve korunmalarını sağlamak, ihtiyaç duydukları her durumda doğum kontrol yöntemleri ve cinsel eğitimlerinin sağlanması, ergen hamilelerde tıbbi bakımlarının sağlanması bu tedbirlerin içindedir.
Akranlar arası her cinsel edim suç oluşturmaz, suç unsurunun bulunduğu durumlarda(cebir, şiddet, zorlama vb.) ise çocuk suçlular için ve erişkinler için ayrı ceza infaz sistemi uygulanması, akran hukukunun geliştirilmesiyle çözüm aranmalıdır.
- TCK 103. Maddede kademelendirme sonucu doğan “rıza" konusundaki karışıklık giderilmeli, hiçbir durumda küçüğün rızası ve tecavüzde kadının rızası olamayacağı kayıt altına alınmalıdır: TCK 103. maddede yapılmak istenen 12 yaş değişikliği, yargılamada ihtiyaç duyulan bir kademelendirme için öneriliyor, istismara uğrayanın yaşı küçüldükçe ceza artırımı öngörüyor. Ancak bu maddede 15 yaş altındaki çocukların cinsel davranışa rızasının olduğunun kabul edilemeyeceği açıkça belirtilmediği sürece, örtük biçimde cinsel ilişkiye rıza yaşını 15’ten 12’ye indirme tehlikesi taşıdığı için kamuoyunda “12 yaş ve rıza” tepkisi devam ediyor. Bu bakımdan daha önce geçerli olan 15 yaş sınırının neden değiştirildiği ve bu değişiklik ile amaçlanan “çocuğun yüksek yararına” olan düzenlemenin tam olarak ne olduğu kamuoyuna anlaşılır biçimde açıklanmalıdır.
- Adalet Komisyonu Erken yaşta ve zorla evlendirmenin suç olarak düzenlenmesini Önermelidir: İstanbul Sözleşmesi’nin 37. Maddesi, yetişkin bir kişinin veya çocuğun evlenmeye zorlanmasının suç olarak düzenlenmesi yükümlülüğü getirmektedir. Erken yaşta ve zorla evlendirme suçu, aileleri ve bu törenlere katılan kamu görevlilerini de kapsayacak şekilde düzenlenmelidir.
- Adalet Komisyonu çocukların dini nikah ile evlendirilmeyi suç olarak düzenlenmesini Önermelidir: AYM Ceza Kanunu’nun resmi nikah olmaksızın dini nikah yapılmasını suç olarak düzenleyen maddesini iptal ederek, çocukların dini nikah adı altında cinsel istismarının önünü açmıştır. Medeni Kanun’da evlenme yaşı 18 olarak düzenlenmeli, ayrıca Ceza Kanunu’nda çocuklara (yani 18 yaşından küçük tüm bireylere) dini nikah yapılması ve resmi nikah olmaksızın dini nikah yapılması suç olarak düzenlenmelidir. Dini nikahı kıyanlar (imam, muhtar vb.), başta aileleri olmak üzere çocukları buna zorlayanlar, teşvik edenler ve bu törenlere katılan kamu görevlileri cezalandırılmalıdır. Evlilik, cinsel istismar ve tecavüz suçunu aklayan bir hukuki statü değildir, mağdur ile failin bu tür bir ilişkisi “evlilik” ve “aile” kabul edilemez. Anayasaya göre, evlilik eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, “gelenek, görenek, âdet, din” gibi kültürel mitleri yasalara dayanak gösteremediği gibi imza attığı sözleşmelere ve anayasaya göre bertaraf etmekle yükümlüdür.