Ortalama yüzyıl kadar önce, mücadele ile kazanılan kadınların oy hakkı, denilebilir ki “eşitlik” kavramını da bambaşka bir düzeye sıçrattı. Şimdi o tarihte bazı önemli bulduğum noktalardan bahsetmek istiyorum. Çünkü kadınların mücadele tarihinde yaşananların, bugün yüzyıl sonra; 2014 Türkiye’sinde 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddet ile Mücadele Günü’nde yaşadıklarımıza ışık tutacağını düşünüyorum.
Kadınların yasalar karşısında eşit yurttaşlar olarak tanınması elbette ki öyle bir çırpıda gerçekleşmedi. Uzun, zahmetli ve açlık grevleri basta olmak üzere ağır bedeller ödenen bir sürecin sonucunda tüm kadınlar oy hakkına kavuştular. Bu dönem ayrıca oldukça tartışmalı da geçmiş, sadece kadınların hak kazanmasına itiraz eden erkekler ile kadınlar arasında değil, aynı mücadeleyi veren kadınlar arasında da hedefe ulaşmak konusunda farklılıklar olmuştur.
Dönem erkek işçilerin daha neredeyse yeni oy hakkına kavuştukları dönemdir. Bu kadınların da hak talep etmesinde ön açıcı olmuştur ama her zaman olduğu gibi toplumun değişmesini ilerlemesini değil hep olduğu gibi kalmasını savunanlar tarih hep tekrar eder diyenler benzer bir tekrarı bu sefer kadınlar için denemiştir. Söyle ki; amansız bir mücadele sonucunda ilk olarak “kadınların bir kısmı: mülkiyet sahibi olan kadınlar için oy hakkı tanınması gündeme gelir. Tartışma, “Sunulan teklifi kaçırmayalım, kabul edelim” dıyenler ile “tüm kadınlar için oy hakkı” diyenler arasındadır.
‘Kabul edelim’ diyenler arasında kuşkusuz “bunu elde ettikten sonra diğerlerine de sıra gelir” argümanı da vardır. Ancak bu teklif; kadınlar ikinci sınıftır, mülkiyet sahibi olmayan kadınlar onların da ikinci sınıfıdır anlamına gelmektedir. Bazı kadınların eşit, büyük çoğunluktan emekçi kadınların eşitsiz olmasını kabul etmeyecek olan Sylvıa Pankhusth gibi kadın önderler de vardır. Bu zokayı yutmazlar, tüm kadınların eşit olduğu gerçeği kabul edilene kadar mücadeleye devam derler. Denilebilir ki bu tartışma sufrajetler olarak bildiğimiz oy hakkı kazanımının kahramanlarının, daha sonra yaşadıkları bölünmenin de köşe taşı olmuştur.
Kadınlar arasında yani ortak bir ezilmeye tabii tutulanlar arasında böyle bir bölünmeye itiraz etmekle ve tüm kadınların eşit olduğunu kanıtlamaya ve kazanmaya çalışmakla çok isabetli bir tutum almıştır Sylvia. Kendi annesi ve kızkardeşi ile de çelişerek ve yalnız kalmayı göze alarak aldığı tutum taaa yüzyıl başında biz kadınlara bütünlük kazandırmıştır. Toplumun büyük bir çoğunluğunu oluşturan emekçi kadınlar olmadan “tüm kadınlar”dan bahsedemeyiz. Ve tüm kadınlar birleşmeden bizi ezen erkek egemenliğini yenemeyiz. İşte bilinç taaa yüzyıl başından beri parlayan bir ışık. O günlerden bugüne pek çok kez kadınların yaşadığı zorluklarda sorunu çözen anahtar oldu. Kadınlar kendilerini bölmeye çalışanlara birleşerek yanıt verdikleri durumda kazandılar, bölündüklerinde kaybettiler.
Erdoğan “eşitlik kadının fıtratına ters” diyerek, yüzyıldır kadınların elindeki bu mücadele imkanına da saldırıyor. Kadınların eşit olmasını da birlik olmasını da istemiyor, işine gelmiyor. Daha doğrusu onun esas fikirleri ortaçağ bile değil, neredeyse İslamiyet öncesi döneme yakın olduğundan kadınlarla ilgili gelinen aşamayı, ilerlemeyi kafası almıyor. Toplumu kutuplaştırmaktan kazanç sağladığı ve her zor durumda kaldığında buna sarıldığı için, “Kadın ve Adalet” zirvesinde de bu sefer kadınları kutuplaştırmaya çalıştı.
Orada ne kadar havalı görünse de zor durumdaydı, çünkü “kadın cinayetleri” onun döneminde artmış ve çözememişti. Adalet denilince kadınlar için ilk akla gelen yaşamak da adalet idi. Bu somut gerçek, soru sormak isteyen kadın arkadaşımız tarafından o salona getirildi. Kadın cinayetleri gerçeğinin gündeme gelmesini soru soranın ağzını kapatarak, zor kullanarak örtmeye çalışsalar bile önleyemediler. Arkasından kadınların tepkisi ve buna tüm kamuoyunun ve dünyanın desteği geldi. Kadınlar yüzyıl başında öğrendikleri iyi şey ile; hep beraber tepki verdiler, susmadılar. Erdoğan’a geri adım attırmayı başardılar. Yerden göğe kadar haklılar, dünyanın bütün kadınlarını arkalarında hissediyorlar. Elbette tüm kadınlar, tüm haklarına kavuşmayı da başaracaklar.