Yarın Kadın ekinde bu hafta: Tuluhan Tekelioğlu
30.12.2014
2014 yılında kadın kardeşimizin yaşam hakkı, en yakınlarındaki erkekler tarafından ellerinden alındı. Gazeteci Tuluhan Tekelioğlu ve Hukukçu Özlem Bakırcı ile artan kadın cinayetleri, kadınların kadın cinayetlerini durdurmak için oluşturdukları talepler, medyanın kadın cinayetlerini nasıl ele alması gerektiği ve hükümetin konu ile ilgili açıklamaları üzerine konuştuk.

 2014 yılında kadın cinayetlerinde artış oldu. Sizce Türkiye’de kadın cinayetleri neden bu kadar fazla?

Tuluhan Tekelioğlu: Birincisi biz bu duruma geçmişten bugüne daha fazla önem verdiğimiz için ve algımız bu yöne kaydığı için daha çok kadın cinayeti olarak görüyoruz. Bence bu rakamlar eskiden de böyleydi. Ben Güneydoğu’da aşiretlerle röportaj yaptığım zaman beni çok şaşırtan bir şey olmuştu. O da töre cinayetlerini azmettirenlerin anneler olduğunu görmekti. Burada aslında bir yandan da bakarsak bu cinayetleri işleyen adamların anneleri de kadınlar. Dolayısıyla köklü bir sorun var. Yani sorun kökünde, o da nerede? Hâlâ bu konuda çok büyük bir duyarsızlık ve eğitimsizlik söz konusu. Hâlâ kadın eğitiminde cahiliye dönemini yaşıyoruz. Bu geçmedi. O yüzden kökenine buradan bakmak lazım. Günümüzde başkaldıran kadın çok fazla. Çünkü kadınlar ekonomiye daha hakim, ev içinde daha çok söz sahibi, artık daha çok “yeter artık” diyebiliyorlar ve öldürülen kadınların yaşlarına baktığımızda ise genç kadınlar olduklarını görüyoruz. Onların sayısının artmasıyla ve medyanın da bu konuya yönelmesiyle biz kadın cinayetlerinin daha çok artığını zannediyoruz ama bence böyle bir durum söz konusu değil. Kadın cinayetleri hep vardı ve biz hâlâ erkeklerin bu toplumda birinci cins olduğunu, daha doğrusu kadının ikinci cins olduğunu kabul etiğimiz sürece, erkekleri paşa, padişah, prens gibi yetiştirdiğimiz müddetçe var olmaya da devam edecek. Ben kadın cinayetlerinin yarın üç kat, beş kat artacağının düşünülmesinden sıkıldım. Kadın erkek el ele, yan yana bu soruna el atmamız gerekiyor diye düşünüyorum.

Özlem Bakırcı: Aslında problem ailelerin erkeği yetiştirme şekli ve en başından beri zihniyetine kadının ikinci sınıf insan olduğunun yerleştirilmesi ile birlikte devam ediyor. Bu kadın cinayeti verileri bizim bildiklerimiz, bilmediklerimiz de var. Babasız bebek dünyaya getiren ve o bebekten bir şekilde vazgeçmek zorunda kalan kadının hayatı boyunca yaşayacağı travmalar da bizim için bir kadın cinayetidir. Erkeklerin yaşattığı başka bir travmatik şiddettir ve bu da kadının ikinci sınıf vatandaş olarak görülmesinden kaynaklı bir durum.

Tuluhan Tekelioğlu: Mesela, ben bir organ nakli belgeseli çektim. Bu organ nakli belgeselinde öyle bir hikayeye tanık oldum ki… İki kardeş ve aralarında iki yaş fark var. Dışarıda çalıştırılan, mendil satmak zorunda kalan küçük kız yıllarca diyalize giriyor. Böbrek yetmezliği genetik bir hastalık ve yıllar sonra erkek kardeş de diyalize girmeye başlıyor. Aile içinden biri, çocukların halası yıllar sonra böbrek vermeye karar veriyor ama böbrek vermeye karar verdiği çocuk kız çocuğu değil, erkek çocuğu. Niçin? Çünkü erkek çocuğu büyüyecek ve onlara bakacak. Kız çocuğunun o aile içinde gelecekte hiçbir değeri yok. Biz çocuklarımıza böyle baktığımız, kız çocuklarını ikinci cins olarak gördüğümüz ve onlara maalesef yaşama hakkı tanımadığımız müddetçe böyle olmaya devam edecek. Bu çocuk için çok ağır bir travma. Ama ne oluyor? Bu da ilahi adalet midir, bilmiyorum. Bir kadavradan bir böbrek çıkıyor ve daha sonra o kız çocuğu böbreğe sahip oluyor. Bu aile kırsal bir bölgede değil, Antalya’da yaşayan bir aileydi. Toplum hâlâ kadına, erkeğin arkasında durmak zorunda olan, erkeği var eden ve toplumsal cinsiyet eşitliğinde maalesef erkekten sonra gelen yaratık olarak bakıyor. Bu geçmedi, bitmedi.

Kadın cinayetleri bir yandan artıyor ama durdurulması için de kadınların talepleri var. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 5 temel talebiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Tuluhan Tekelioğlu: Ben şuna çok sinirleniyorum. Bundan önceki dönemlerde Kadın Bakanlığı vardı. Sonra bu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak değiştirildi. Bu konuda çok ciddi bir temel sorun var. Kadın kocasından boşandığı vakit, kadın değil midir? O kadın sadece aile içinde mi kadındır? Sen bir kadını kadın olarak aile içinde mi değerli görüyorsun? Bu kadının aile dışında bir değeri yok mu? Burada hükümet suç işliyor. “Kadın” demekten korkuyor. Kadının gücünden mi korkuluyor, bu nedir? Anayasaya göre suç olduğunu düşünüyorum ben. Senin ülkende bu kadar cinayet varsa, sen Kadın Bakanlığı kurmak zorundasın. Aile Bakanlığı demek başka bir şey demek, kadını koruman gerekiyorsa Kadın Bakanlığı’nın kurulması şart.

Bir gazeteci olarak medyanın kadın cinayetlerini nasıl ele alması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Tuluhan Tekelioğlu: Ben her zaman kadın erkek eşitliğine inandım, dolayısıyla bir erkek düşmanı değilim ama medyanın kadın cinayetlerini verirken kullandığı dili çok ciddi bir hata olarak görüyorum. Karar vericiler, yöneticiler, haberlerin manşete taşınmasında söz sahibi olanlar erkek olduğu için maalesef yanlış bir bakış açısıyla sunuluyor bu haberler. Medya bir erkek dili kullanıyor Türkiye’de ve bu dil değişmeli. Mesela “şu kadar kadın öldürüldü.” deniyor haberlerde. Kadın edilgen bir varlık değil, o kadını bir erkek öldürüyor. Öldürülen kadınların değil, öldüren erkeğin adı, soyadı verilmeli, katil afişe edilmeli, fotoğrafları konulmalı, aile öyküsü verilmeli. O zaman etraftan gelen baskıyla birlikte o haberi okuyan erkekler de korkacaktır. Maalesef bize manipüle edilen bir haber sunuluyor ve biz bu haberi normalleştiriyoruz. “Bir kadın daha öldürülmüş.” diyoruz, sıradanlaşıyor. Olur mu? O kadın bir insan, o kadının da bir ailesi var, o kadının çocukları var, o kadının bir hayatı vardı, o kadının bir geleceği vardı. Bu onun elinden alındı.

Özlem Bakırcı: Bir kadın daha öldürüldü diye alt yazı geçiyor…

Tuluhan Tekelioğlu: Bir kadın daha öldürüldü ne demek? Normalleştiriyorsun sen cinayetleri medyayla. “Yine kadın cinayeti” ne demek? Yine diyerek sen kadını bir kez daha öldürüyorsun.

Toplumda kadın cinayetlerini durdurmak için pek çok kesimden mücadeleye destek geliyor. Örneğin siz de 2015 Kadın Ajandası için objektif karşısına geçtiniz. Toplum böyle tepki gösterirken, hükümetten kadın düşmanı açıklamalar geliyor.  Hükümetin son yaptığı açıklamalarla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Tuluhan Tekelioğlu: Ben açıkçası bunun gündemi değiştirmek için yapıldığını düşünüyorum. Bülent Arınç “Kadının kahkaha atması iffetsizliktir.” dedi, Tayyip Erdoğan en son “Bu ülkede doğum kontrolü ile yıllarca ihanet yaptılar.” dedi. Yani bu onların kişisel görüşü olabilir ama belli makamlara gelmiş insanların o makamlar gereğince konuşması lazım. Kişisel görüş, kişisel görüştür. Yani sen o makama uygun konuşursan o makamda olabilirsin. Ben böyle saçma sapan görüş bildiren ve bir makam dolduran insanlara saygı duymuyorum. Doğum kontrolüne siyasetçiler karar veremez. Kadının bedeni üzerinde kadının kendisi dışında kimsenin hakkı yoktur. Gülmemizden çocuk doğurma biçimimize kadar karışan zihniyete karşı en büyük tavır, kayıtsız kalmak ve ciddiye almamaktır.

Özlem Bakırcı: En son Çağlayan Adliyesi gibi güvenliğin hat safhada olduğu bir yerde, gözümün önünde bir kadın, oğlu tarafından öldürüldü. Bu bizim ne kadar aciz bir devlet olduğumuzun en büyük göstergesi. O sırada kadını korumakla görevli iki güvenlik görevlisi yere yatmıştı, kafamızı kaldırdığınızda adliyedeki bütün güvenlik görevlileri yerde yatıyorlardı. Biz eğer korumaktan acizsek ve bir güvenlik görevlisi görevini yapamıyorsa, zaten kadına koruma kararı çıkartmanızın da bir anlamı yok. Hükümet olarak aciz kalıyoruz. Ve o kadın, küçücük bir çocuğun gözü önünde öldürüldü, biz gelecek nesli de mahvediyoruz böyle. Şüphe olduğu takdirde suç gerçekleşmeden önlem almak gerekiyor.

Tuluhan Tekelioğlu: Biz maalesef sevgisiz bir toplumuz. Sevgisizlikten de kaynaklanıyor birçok şey. Ben “Kırkında kırk kadın” diye bir belgesel çektim ve İstanbul’un çok farklı yerlerine, hiç bilmediğimiz, görmediğimiz mahallelerine gittim. Oradaki kadınları görünce, kadınların aslında neden korktuklarını da görmüş oldum. Sesini çıkaramamak üzerine yetiştiriliyor, susmak bir erdemmiş gibi büyütülüyor kız çocukları. Dolayısıyla, hep bize empoze edilen ön yargılarla yetişiyor, büyüyor ve hayattan öğrendikleriyle bir aile kuruyorlar ve maalesef bir haksızlığa uğradıklarında kendini koruyamıyor ve yine düşündüğü kendisi değil çocukları oluyor. Çocuklarını korumak için kendi hayatından vazgeçebiliyor kadın. Dayak yiyor, hakları gasp ediliyor... Yani burada köklü bir çözüm bulmak lazım. Bunu eğitim ve adalet el ele çözecek. Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’ne gittim Ankara’dayken. Şunu gördüm: karısını öldürmeye karar veren bir erkek bunu tasarlıyor ve tek kurşunla ya beyninden vuruyor karısını, ya kalbinden vuruyor. Tek kurşun olduğu için bunun tasarlanmadığı söyleniyor ve katil indirim alıyor. Ama kadın kocasını, kocasının evdeki tüfeğiyle öldürdüğü vakit, bütün kurşunu öfkesiyle kocasının üstüne boşaltıyor. Her bir kurşun beş sene daha arttırıyor bu süreyi.

Özlem Bakırcı: Kadın çünkü bu noktada kendisini müdaafa etmesi gerektiği için bunu yaptığını kanıtlayamıyor.

Son olarak 2015 yılı için kadınlara mesajınız nedir?

Tuluhan Tekelioğlu: Bir kere kadın kutsal bir varlık çünkü, erkek en büyük farkı, kadın doğuruyor. Bu özelliği var kadının. Kadın anaç, kadın koruyucu ve esirgeyen… Kadının, gücünün farkına vardığı bir yıl olsun 2015. Kadın gücünün içten farkına varsın ama ve ışıldamaya başlasın. Bu neyle olur? Kadının kendine değer vermesiyle olur. Kadın kendine değer verirse etrafındakiler kadına değer vermeye başlıyor. Kadın kendini severse etrafındakiler onu sevmeye başlıyor. Türkiye’deki kadınların yaptığı çok temel bir hata var: kendilerini önemsemeden, kendilerini bir birey olarak görmeden, kendini aile bireylerine adamak. Kendini aile bireylerine adayan kadın yaşı biraz ilerledikten sonra, çocuklar yuvadan uçtuktan sonra, koca emekli olup başka bir takım uğraşlar geliştirdikten sonra görüyor ki yalnız. Kimse ona değer vermiyor ve bunu yaşlandıkça anlıyor. Oysa kadın bir birey, insan. Önce kadının kendisine değer vermesi lazım, önce kendisini önemsemesi lazım ki diğer fertler onu önemsesinler. Kadın bunu yapmaya başladığı vakit emin olun ki etrafında insanlar toplanmaya başlıyor ve kadının sözü geçiyor. Kadın, sözünü geçirebilen bir insan olduğunu göstermeli ama bunun için önce kendini sevmeli. Kadınların kendini seveceği bir yıl olmasını diliyorum.

Özlem Bakırcı: Kadın ne olursa olsun az ya da çok ekonomik özgürlüğünü edinmeli. Eşin kendisine saygı duyması, birazcık çekinip kaybetmekten korkması, evladının da güven duyup onunla yaşayacağı hayata inanması için kadının ekonomik özgürlüğe sahip olması gerektiğini düşünüyorum.


  • YAZAR
  • Editor