Önce devlet sonra kadın
7.2.2013
Devlet, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı'nı kaldırıp yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nı getirmekle, artık öncelikli olanın modern devletin temel taşı ailenin korunması olduğunu deklare etti.

01.09.2011 I Devletin kadınlar için bütünlüklü bir politikası olmadığı için kadınlar her gün sokakta.


İlköğretimde 'Vatandaşlık ve Demokrasi' dersi müfredatına 2010'da eklenen "Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi"ne (CEDAW) atfın Milli Eğitim Bakanlığı tarafından müfredattan çıkarıldığı hakkındaki haberleri ve arkasından Bakanlığın bu haberi yalanlayan tekzibini, basından takip edenler olmuştur. Haberin ne kadarının doğru, ne kadarının yanlış olduğu hakkında tam bilgi sahibi olamasak da, hükümetin son icraatlarına bakıldığında, CEDAW'ın müfredattan tamamen çıkartıldığını söyleseler de, en azından kendi adıma şaşırtıcı olmazdı.
 

Hükümet, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı'nı kaldırıp yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nı tahsis ederek çok önemli bir irade beyanında bulundu. Bu icraatın yapılacağı duyumları alındığında, kadın örgütlerinden gelen tepkileri ve görüşme taleplerini de görmezden gelerek, iradesinin ne kadar kesin olduğunu gösterdi. Kadınların kendileri hakkında yapılan bu kadar önemli bir değişiklikten önce görüşme taleplerinin kabul edilmemesinin, demokrasi adına ne kadar sorunlu bir yaklaşım olduğunu kabul etmeliyiz. Temsili demokrasinin antidemokratik yönlerinin, katılımcı demokrasi ile minimize edilebileceği, iktidarların faaliyette bulunacağı konularda konunun taraflarının öneri, beklenti ve kaygılarını da gözeterek icraat yapmaları gerektiği, birçok demokratik devletçe kabul edilmiş bir gerçek. Özellikle kadınlar parlamentoda ve kabinede yeterli oranda temsil edilemediğinden, temsili demokrasiden erkeklerden daha fazla olumsuz etkileniyorlar.
 

Muhafazakarlık ve aile
Yapılan düzenlemeyle sadece iki kelime, aile ve kadın, yer değiştirmedi. Tam tersine büyük bir anlayış, devlet politikası yer değiştirdi. Yani devletin kadın politikasının ekseni kaydı. Buna rağmen nedense basında ve kamuoyunda gereken yeri bulamadı bu konu. Galiba "kadınlar eskiden kadın/kız/bayan sözcüklerine kafayı takarlardı, şimdi de aile/kadın sözcüklerine kafayı taktılar" diyerek gülüp geçtiler. Böyle düşünenlere, kullandığımız kelimelerin dünyayı nasıl algıladığımızı, beklenti, kaygı ve önceliklerimizin ne olduğunu gösterdiğini ve dünyayı kelimelerle şekillendirdiğimizi hatırlatmak isterim.
 

Devlet bu icraatıyla, artık kadın erkek eşitliğinin kendisi için öncelikli olmadığını, öncelikli olanın modern devletin temel taşı ailenin korunması olduğunu deklare etti.
 

Başbakan, Aile Bakanlığı'nın tahsis edilme gerekçesini açıklarken "biz muhafazakar bir hükümetiz, aile bizim için önemli" minvalinde konuşmuştu. Peki bir hukuk devletinde muhafazakar olmak, aileyi kadınların temel hak ve özgürlüklerine tercih etmeye gerekçe oluşturabilir mi? Örneğin milliyetçi olduğunu söyleyen bir parti, devletin kendisi için önemli olduğunu söyleyerek, bu uğurda bazılarının temel hak ve özgürlüklerinin askıya alınacağını, görmezden gelinebileceğini söyleyebilir mi? Cinsiyet eşitliği ve kadının insan hakları konusunda devletin hiçbir zaman bütünlüklü bir politikası olmadığından, her siyasi iktidar kendi politik tercihine göre şekil vermeye çalışıyor. Oysa ki insan hakları ve cinsiyet eşitliği, siyasi iktidarın politik tercihine bırakılamayacak kadar önemli.
 

Bazıları "aileye önem vermek, onu öncelemek kadınların haklarına engel mi" diye düşünüyor olabilir. Anayasada kadın-erkek herkesin eşit olduğu, devletin demokratik, laik bir hukuk devleti olduğu düzenlenmesine rağmen, bütün bu ideal ve evrensel değerleri, kadınlar ve erkekler başka başka yaşıyorlar. Eskiden olduğu gibi, aileyi önceleyen bir devlet politikasında, kadınlar sosyal hayatta görünür olabilir ancak esasen bağımsız bir birey olarak değil, aile yaşamına ait bir nesne olarak tanımlanacak. Kadınlara aileyi ve geleneksel değerleri ayakta tutan ve aile aracılığıyla yeniden üreten misyonu yüklenecek, kadınların modern giyimli ve eğitimli olması, toplum tarafından kendilerine uygun görülen işlerde çalışmaları özendirilecek, bunun yanında kadınlardan hayatlarının merkezine ailesini ve evini koyması, itaatkar, sessiz ve fedakar olması beklenecek. Sosyal hayatta görünür olmanın ataerkil tavizlerini yerine getirmeyenlere, çeşitli biçimlerde yeri hatırlatılacak ve hizaya davet edilecekler. Şimdiye kadar olduğu gibi.
 

Sözleşmeler, sözleşmeler...
Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nde kadınlara yönelik şiddetin, erkekler ve kadınlar arasındaki eşitlikçi olmayan güç ilişkilerinin tarihsel bir tezahürü olduğu ve bu güç ilişkisinin erkekler tarafından kadınlar üzerinde tahakküm kurulması ve kadınlara yönelik ayrımcılık yapılmasına yol açtığı ve kadınların ilerlemelerinin önünde engel olduğu dile getirilir. Ayrıca CEDAW, kadınlar ve erkekler arasında tam eşitliğin gelişmesi için erkeklerle birlikte kadınların da toplum ve aile içindeki geleneksel rollerinin değişmesi gerektiğini vurgulayarak, bu yükümlülüğü taraf devletlere yükler. Bu sözleşmelere imza koyarak bu düşünceleri benimsediğini gösteren Türkiye, cinsiyet eşitsizliği ile doğrudan mücadele etmediği sürece, kadına yönelik şiddetle mücadele ettiğini söyleyemez. Devletin son zamanlarda ortaya attığı kadına şiddetle mücadeleye yönelik kelepçe, kolye gibi uygulamalar da kafaları karıştırmasın. Bu tip icraatlar tam da hükümetin uygulamak istediği politikaya hizmet eden icraatlar. Şiddeti doğuran nedenleri sorgulamadan ve ortadan kaldırmaya çalışmadan sonucu önlemeye çalışmak, ateşin düşürülmesine çalışmak. Bu tip uygulamalar, ancak sebeplere yönelik de çözüm geliştirildiğinde anlamlı olur.
 

Anayasa'nın 10. maddesinde devlete kadın-erkek eşitliğini hayata geçirmek için pozitif yükümlülükler yükleyen düzenleme yapıldığında, bu düzenlemenin de Türkiye'nin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğu düzenlemesi gibi bir retorik olmamasını ummuştuk. Şimdiye kadar yapılan icraatlar ve söylenenler bu düzenlemenin kaderinin de, diğerleri gibi olduğunu gösterdi. Bu yüzden devletin yapılan hatalardan dönerek, cinsiyet eşitliğinin sağlanması için ilk adım olarak kadınları muhatap olarak kabul etmesi ve acil olarak bir kadın bakanlığı kurması gerekiyor.