Mersin’de 11 yaşındaki kız çocuğu, annesinin yanında, ikinci eşi tarafından dövüldü. Bu şiddet sonucu iç kanama, iç organlarda hasar ve beyin kanaması oluştuğundan Mersin üniversitesi tıp fakültesinde yoğun bakım servisinde, yaşam destek ünitesine bağlı olarak hayat mücadelesi vermekte. Durumu ise hiç belli değil. Yaşayabilecek mi? Yaşarsa nasıl hasar kalacak henüz kimse bilmiyor.
Belki bir gün fiziksel olarak iyileşecek, yaraları kapanacak. Peki, ruhsal yaraları ne olacak. Onlar kapanır mı? Kime güvenmeli, bir anne çocuğunu neden korumaz? Nasıl böyle bir vahşete izin verir? Bir çocuk için bu dünyada özellikle belli bir yaşa kadar tek koruyucu anne ve babadır. Bunlar korumuyorsa yarına güvenle bakabilir mi? Bu anne babayı affedebilecek mi? Sevebilecek mi?
Bu çocuk henüz 11 yaşında. 11 yaşındaki bir çocuk ne yapar ki bu adam bu denli kudurur? Tabi ki adamın kudurma sebebi çocuğun yaptıkları olamaz. Adam zaten kudurmaya hazır, hoşuna gitmeyen, her laf, söz, hareket karşısında kudurmak için ağzından salya akıtarak dolaşan birisidir. Karşısında kendinden güçsüz, savunmasız birini bulduğu anda ağzındaki salyalar köpüğe dönüşür ve saldırır. Kişi bu kudurma anında tecrit edilmediğinden (cezalandırılmadığından) bu kudurmanın bedelini kadın veya çocuk öder.
Olayı bir de kadın tarafından ele alalım. Yer yüzündeki hiçbir anne, hayvanlar dahil, yavrusunun böyle bir şiddete maruz kalmasını istemez. En son gücüne kadar savunur. Evine misafir olarak gelen çocuğa bunu yapan bir adam, yanındaki kadına iyi davranıyor olması mümküm mü? Elbette hayır.
Türkiye de kadın olmak zor. Dul kadın olmak iki kat daha zor. Küçük yerler de daha vahim. Toplum baskısı sizi, size bırakmaz. İstemeseniz de evlenmeye zorlar. Bir de üstüne ekonomik gücünüz yoksa vay halinize.
Çünkü toplumumuzda kocadan ayrılmak ayıp. Özetle; Ölmek var, dönmek yok, beyaz gelinlikle girilir, beyaz kefenle çıkılır’ görüşü biraz yumuşasa da tümüyle unutulmuş değildir. İkinci kocadan ayrılmak beş kat daha ayıp, adeta yüz karası olarak nitelenir Bu yüzden özellikle ikinci evliliklerde artık boşanırım, mutlu değilim, memnun değilim diye yakınma hakkın bile yoktur Birçok olumsuzluğa rağmen evliliği yürütmeye zorlayan birçok sebep vardır.
Bunlardan birincisi: Ekonomik durum. Ekonomik güç barınma, karın doyurma, varsa çocuğunuzun ihtiyacını karşılama, kimseye karşı maddiyat için boyun eğmeme anlamına gelir. Maddiyat size manevi güç verir dayanak ve direnç olur. Maalesef birçok insan sizin maddi olarak güçsüz olduğunuzu bildiğinde bundan kendine pay çıkarmaya çalışır. Bir şekilde baskı kurar, hayatınızda söz hakkı olduğunu düşünür, müdahale eder. Anne, baba, aile bile bunu yapabilir. Genelde boşanmış kadın çalışmak zorundadır. İşveren bile elemana ihtiyacı olduğundan, sizin o işi yapabileceğinizden emin olduğu için işe aldığı halde, sizin maddi güçlüğünüzü bildiğinde işi size lütuf olarak vermiş gibi davranır ve kendine pay çıkarır, size bu yönde baskı uygular. Ekonomik durumunuz, istihdam yer ve seviyeniz sizin gücünüzü doğrudan etkiler. İyi ise kimseye boyun eğmez, kendi hayatınıza dair kararı daha kolay veririsiniz. Değilse hayatınızı idame ettirmek için türlü zorluklarla mücadele etmek zorundasınız.
İkincisi: Birçok kendini bilmez erkek, size cinsel kimlikle bakıyor ve sizin her gördüğünüz erkeği cinsel yaklaşımla düşündüğünüzü sanıyor ve bu aptal düşünceleri ile sizi bir şekilde taciz ediyorlar. Adeta bu dünyadaki tek eksik, tek düşünce, tek beklentinizin cinsellik olduğu şeklinde davranarak sizde tiksinti yarattıkları gibi psikolojik olarak yıpratırlar.
Üçüncüsü: Bazı zamanlar taciz kendi hemcinsinizden gelir. Bu arkadaşınız, komşunuz, akrabanız olabilir. Dul bir bayan olduğunuz için sadece birilerinin kocasını avlamaya çalışan bir avcı gibi görürler. Bu yüzden sizi bulundukları ortamdan uzaklaştırmak için birçok yol denerler ve nihayetinde bulurlar.
Dördüncüsü: Sizi cinsel anlamda taciz etmeyen ve böyle niyeti olamayan kişiler. Bunlar sizden korkarlar, eşlerinin, kız kardeşlerinin çevresinden uzak tutmaya çalışırlar. Çünkü Siz bazı olumsuzlukları kabullenmeyip eşinizden boşanmış, kendi hayatınıza, kendiniz yön veriyorsunuz ya aynı şeyi bu insanın yakınlarına da yaptırmaya çalışacak hatta öğretecek, adeta bir yuva bozucu, eşleri ayırma meraklısı gibi muamele yaparlar. Bu yüzden yalnızlığa itilirsiniz. Bu ve daha farklı sebeplerle hiç istemediğiniz halde ikinci hatta üçüncü evliliğe zorlanırsınız. Yani mecbur edilirsiniz. Tüm bu nedenlerden dolayı da şiddete ve birçok soruna katlanmak zorundasınız.
Artık sinmiş, sindirilmiş olarak, bu yaşamaksa, yaşamaya devam edersiniz. Artık her şeye razı olmuş, ne olursa kabullenirsiniz. Kimsenin kapısını çalmazsınız. Olanlar öyle sıradanlaşmıştır ki konuşmazsınız bile. Çocuğunuzun ölümüne dövülmesine bile engel olamazsınız. Adeta eliniz ayağınız görünmeyen bir korku zinciri ile bağlanmıştır.
Peki devlet: Devlet kadına sahip çıkmayınca, kadınlar devletin kendine sahip çıkacağına inanmadıkları için başvurmuyorlar. İş istemiyorlar. Karakollardan çevrilen bir kadını görünce karakola bile gelmiyorlar. Koruma altına alınan birçok kadın öldürülünce koruma istemiyorlar. Kadın konuk evlerinde kalma süresi 6 ayla sınırlı olup sonra nereye gideceklerini, nasıl hayatlarını düzene koyacaklarını bilmediklerinden konuk olmuyorlar. 6 aylık konukluğu da şiddet gördüğü yerde geçiriyor. Çünkü hayatında böyle sürecek çook altı aylar yaşıyorlar.
Devlet ne zaman kadına, çocuğa sahip çıkar, şiddet uygulayanı en ağır şekilde cezalandırır, Kadınları istihdam eder, güvenli bir yaşam alanı sunar, o zaman kadınlar bu şiddete boyun eğmezler. Hemen devlete koşarlar. Bu ölümler ve ölümüne şiddetler birçoğu başlamaz bile. Cezalardan korksalar bir çoğu bunu yapmaz.
Birçok Avrupa ülkesinde kadın veya çocuğa şiddet uygulanması halinde devlet alıyor, onun hayatını güvence altına alıyor ve o kişi bir daha asla eşini veya çocuğunu bulamıyor. Belki ilk ve son uygulayabildiği şiddet oluyor. Bizde ki gibi yüzlerce kez tekrarlanmıyor. Bizdeki gibi koruma altında, karakol yanında, polislerin gözü önünde katledilmiyorlar.
Kadın cinayeti işleyenler, şiddet uygulayanlar, bilerek, isteyerek, tasarlayarak, alacakları az cezaya, indirimlere, çıkacak aflara güvenerek şiddet uyguluyor, cinayet işliyor.
Kadına, çocuğa, hayvana şiddet uygulayana en ağır cezalar verilmeli ki onların yaşam hakkını elinden alacak olanlar bizim de rahat yaşam hakkımız kalmaz diye tereddüt etsin. Şiddet mağdurlarının yaşadıklarının telafisi yok, onlar da yaptıklarının bedelini en ağır şekilde ödesinler.
Bu çocuğa şiddet uygulayan tutuksuz yargılanacakmış, o ölümle pençeleşirken cani neden serbest dolaşıyor. Tutuklanması için illa öldürmüş mü olmalı? Devlet kadına, çocuğa gerçekten önem verse, tüm bu vahşetler olur mu? Devletin görevi vatandaşının güvenliğini sağlamaktır.