8.11.2013
"Öldürülürken gündem beğenmemek" başlığıyla, kadın cinayetlerinin ülkemizde geldiği noktayı ve AKP hükümetinin kadın cinayetleri gerçeğine yüz çevirdiğini anlattığı yazısını Radikal Blog'da yayınlayan Emre Özarslan'ın yazısını yayınlıyoruz.
Bir ülkenin gündemini ne belirler?
2006 yılında, berdel evliliği yapan Şahe Fidan, 21 yaşında kocasından şiddet gördü diye babaevine kaçtı. Daha önce katledilmiş birçokları gibi, o da ailesinden "bizde evlenen kadının koca evinden ancak cesedi çıkar" cümlesini duydu. Kocasının yanına döndü Şahe. Kendini astı. Asmadan önce sırtına bağladığı bebeğinin ağlamasıyla bulundu cesedi. Sırtına bağlamıştı çünkü bebeği de kendisiyle gelsin istiyordu. Öldürmeye kıyamamıştı.
Sanırım Başbakan'ın "muhafazakar aile yapımız" dediği yapının kadın için ne olduğunu en iyi gösteren örneklerden biridir bu.
Sonraki yıllar neler oldu:
2008 yılında 80 kadın öldürüldü.
2009 yılında 109 kadın,
2010 yılında 180 kadın,
2011 yılında 121 kadın,
2012 yılında 210 kadın.
Bu sene Dünya Kadınlar Günü 8 Mart'ta, Nazlı Aydın, sözde polis koruması altındayken, ayrıldığı sevgilisi tarafından yedi kurşunla öldürüldü.
Sadece ekim ayında 19 kadın öldürüldü.
16 Ekim'de Konya'da erkek arkadaşı tarafından boğazından ve karnından bıçaklanarak öldürüldü üniversite öğrencisi 22 yaşındaki Ayşe Acar.
24 Ekim'de eski eşi tarafından bıçaklanarak öldürüldü 39 yaşındaki temizlik işçisi Sevim Gündoğdu.
26 Ekim'de nişanlısı tarafından başı kayalıklara vurula vurula öldürüldü Neslihan Kutlu.
Yine 26 Ekim'de boşanmak istediği eşi tarafından otomobilinde yedi kurşunla öldürüldü Çiğdem Ç.
Peki bu kadınlar neden öldürüldü?
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre son beş yılda öldürülen kadınların %28'i boşanmak, %17'si kendi hayatlarına karar vermek istediği için öldürüldü.
Boşanmak ve kendi hayatlarına karar verebilmek...
2013 yılında muhafazakar bir iktidar tarafından yönetilen Türkiye'de yaşayan kadınlara göre ne kadar büyük bir lüks.
2008 yılında 80 kadın,
2009 yılında 109 kadın,
2010 yılında 180 kadın,
2011 yılında 121 kadın,
2012 yılında 210 kadın öldürüldü.
Bu yıllar geçtikçe artan ve artmaya devam eden sayılar dondurma satışlarımız değil bizim. Öldürdüğümüz kadınlar.
Ve bu kadınların %40'ı kocası tarafından, %17'si ailesi tarafından verilen kararla öldürülmüş kadınlar.
Ne kadar da güvendeler; kocalarının, ailelerinin yanında öyle değil mi?
Muhafazakar aile yapımız ne de güzel muhafaza etmiş onları öyle değil mi?
Gezi günlerinde yaşanan devlet şiddetini yeterli görmeyip, üstüne kendi yüzde ellisinin muhafazakar yapılarını kışkırtan başbakandan bu yangına körükle gitmemesini beklemek saflık olur ancak.
Ama giderek daha can yakıcı hale gelen bu yangını söndürmek için taşınacak suyu kesmeyin.
Bir ülkede; en fazla ezilen, aşağılanan, hakları ellerinden alınan kimlerse o ülkenin gündemi o olmalıdır.
Daha geçtiğimiz ay öldürülen 19 kadın var.
Nasıl ki "kızlı-erkekli aynı evde yaşamalarına izin vermeyiz" cümlesi, başbakanı bir kurtarıcı, bir halife olarak gören milyonlarca insan için "asla izin vermeyin, her türlü baskıyı yapın, şikayet edin, yıldırın" anlamını taşıyorsa;
"Siz kızınızın böyle yaşamasını ister miydiniz?" sorusu da, binlerce yıldır masumiyetini sürekli olarak ispatlamak zorunda bırakılan ve ispatlayamadığında öldürülen kadınların cesetlerini besleyen bu topraklarda bambaşka anlamları, bambaşka emirleri içinde taşır.
Bu ülkenin gündemi; artık evimizin içine kadar burnunu sokan, yaşayışlarımızı kendi belirlediği standartlara göre meşru veya gayri meşru bulan, beğenmediği yaşantıları da kendi muhafazakar kesimine şikayet edip yıldırılmasını bekleyen iktidar ve en önemlisi, bu yıldırmalardan en feci şekilde etkilenen kadınlardır.