Kravatlarımızı geri istiyoruz
11.5.2015
2002 yılından beri yüzde 1400 artan kadın cinayetlerini, yanlış hükümet politikalarının olumsuz bir biçimde beslediği büyük bir gerçek. Altını çizmek isterim ki, bugün kadın cinayetleri bir üçüncü sayfa haberi olmanın çok ötesinde, bir toplumsal sorun. Cinayetlerin önüne geçmek için mücadele yürüten Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu kamu yararına çalışan bir dernek statüsüne kavuşmayı amaçlayan bir dernek.

İstanbul’da baharla birlikte, çiçeklerin açtığı bu günlerde, elimdeki gazetede yalnızca nisan ayında öldürülen kadın sayısına bakıyorum: 22. Gözlerim doluyor, kadınlar açan çiçekleri göremeyecek, sonsuzluk uykularında topraklarının üzerinde açacak çiçekleri bekleyecekler.
Baharlar birçok kadına bu ülkede ancak onlar öldüklerinde gelecek…

Kimi kadın katilleri sokakları arşınlarken, kimileri cezalarını yatmadan “iyi halden” çıkacaklar. Bazı hâkimler, sokak ortalarında kaldırımları kana bulayan, çocuklarının annelerini, elde edemedikleri, tecavüz etmeyi başaramadıkları kadınları, bir sokağın ortasında ya da yeni bir hayat kurmak umuduyla tuttukları evlerinde, ürkerek sığındıkları bir çatının altında öldüren erkekleri, kravat takarak “efendi” göründükleri için serbest bırakacaklar.

Ne acıdır ki kadın katillerini, mahkemelerde özgürleştiren kravat,  kadınların elinden çıkmıştır. 17. yüzyılda 30 Yıl Savaşları sırasında, Hırvat kadınları, savaşa giden eşlerine, sevdiklerine, oğullarına, kardeşlerine sevgilerini göstermek ve onları kötülüklerden korusun diye, erkeklerin boyunlarına kendi atkılarını takıp birer düğüm atarlardı. Fransız Kralı XIII. Louis, Hırvat askerlerinin boyunlarındaki bağları fark edip, bunu ülkesine getirmeyi isteyince modern erkek giyiminin simgesi Fransızca Hırvat anlamına gelen “Le Croate” sözcüğünden türeyen La cravate-Kravat doğmuş oldu.

Osmanlı’da ilk kravat takan padişah ise Sultan Abdülmecid olurken, onun bir imparatorluğu kurtarma ümidi ile boynuna taktığı kravat tam 175 yıl sonra, kadın katilerini “iyi halden” özgürleştirmek dışında erkek ve kadın eşitliği açısından herhangi bir modernleşmenin, Batılılaşmanın simgesi olamamıştı.

“Ecdadını özleyen” siyasi erk ne yazık ki tarihi yanlış yorumlamıştı. Muhafazakârlık politikaları adına kadınları bir simge olarak kullanırken, onların üzerinden nasıl bir yaşam tarzı ve yönetim biçimi arzulandığı çok net ifade edilmişti, bugün artan kadın cinayetleri herhangi bir sosyo-ekonomik sınıf, herhangi bir yaşam tarzı sınırı tanımazken, toplumumuzda, “kutsal” olarak kabul edilen anneler sokakların ortasında, gün ışığında defalarca bıçaklanarak öldürülürken, tüm bu akıl almaz cinayetleri bir üçüncü sayfa haberi ötesinde bir bakışla mercek altına yatırmak gerekiyor.

Fransızcada korku anlamına gelen terör kelimesi, aslında kadınların gündelik hayatlarında maruz kaldıkları muameleyi belki de en iyi şekliyle özetliyor. Beyaz yakalı iş yerlerinden tutun da, en ücra köylere ya da varsıl ailelerdeki miras paylaşımından, nüfus cüzdanı olmayan kadınlara kadar, bizler şiddetle karşı karşıya kalıyoruz. Ekonomik, cinsel, psikolojik, fiziksel şiddet günün her saatinde bizimle beraber. Attığımız tüm adımlarda, o terörün sinsi tedirginliği var, saldırının bir iş yerinde mi, taksi de mi yoksa evde mi geleceğini bilemiyoruz.

2002 yılından beri yüzde 1400 artan kadın cinayetlerini, yanlış hükümet politikalarının olumsuz bir biçimde beslediği büyük bir gerçek. Altını çizmek isterim ki, bugün kadın cinayetleri bir üçüncü sayfa haberi olmanın çok ötesinde, bir toplumsal sorun. Cinayetlerin önüne geçmek için mücadele yürüten Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu kamu yararına çalışan bir dernek statüsüne kavuşmayı amaçlayan bir dernek. Önceliklerini kadınların hayatta kalmalarını sağlamak olarak ifade eden platformun, öldürülen kadınların ailelerine hukuki süreçte destek olmalarının yanında, cinayetlerin önlenmeleri amacıyla beş maddelik talepleri bulunuyor:

1-Cumhurbaşkanı, başbakan ve meclisteki bütün parti liderlerinin kadına yönelik şiddeti kınaması
2-6284 sayılı koruma kanunun etkin uygulanması
3-Ceza Kanunu’na “ağırlaştırılmış müebbet” tekliflerinin yerine getirilmesi
4-Kadın Bakanlığı’nın kurulması
5-Cinsiyet ve cinsel yönelim eşitliğini esas alan yeni bir anayasa.

Platformun tüm bu taleplerine katılmakla birlikte, uzmanlığı toplumsal cinsiyet alanında olan bir kadın sosyolog olarak, kadının toplumsal konumunun değişmesi için topyekûn bir değişim ve özellikle disiplinler arası bir çalışmanın zorunluluğuna inanıyorum. Sosyologların, ekonomistlerin, psikologların, hukukçuların, siyasetçilerin, eğitimcilerin, reklamcıların ve özellikle medya mensuplarının bir araya gelerek büyük mücadele ile birlikte birçok reformun gerçekleştirilmesi için  ortak  bir çalışma yürütmeleri gerektiğine  inanıyorum.

Kadın cinayetlerinin, bir toplumun gelişmesinin önündeki en büyük engel olduğunu fark etmek için, Birleşmiş Milletler tarafından açıklanan toplumsal cinsiyet indeksleri ve gelişmiş ülkeler arasındaki korelasyona bakmak yeterli olacaktır. Ülkelerin güçlü ekonomileri, gelirleri eşit dağıtabildikleri, cinsiyetler arasında eşitliği sağlayabildikleri takdirde uzun soluklu gelişmeler gösterilebilirler.

Kısacası, boyunlarınıza sevgimizi göstermek için verdiğimiz kravatları bizlere geri vermenin ve her türlü siyaseti bizim arkamıza sığınarak yapmanın vakti çoktan geçti. Modernleşme ya da muhafazakârlaşma  tartışmalarında sembol olmak yerine, modernleşmenin kaçınılmaz sonucu olan kadın özgürlüğünü isterken, toplumun tüm sistemlerine işlemiş kadın düşmanlığının ortadan kalkması için tüm toplumu mücadeleye çağırıyoruz.

Not: Hayat ile aramdaki varoluşumun köprüsü, her zaman hayatta kendi ayaklarının üstünde duran, dünyanın en güzel vicdanlarından birine sahip kadınlarından biri olan biricik annemin ve ailemin diğer bir güçlü harika kadını teyzemin anneler gününü kutluyorken,  cinayetlerle annelerini, kızlarını kaybeden tüm kadınlara, çocuklara, onların sevenlerine sabırlar diliyorum.

(Birgün'de yayınlanmıştır)