Asla sessiz kalmayacağız
11.6.2016
Halka karşı işlenen suçların kabul edilemez bir boyut kazandığını, kadınlara karşı işlenen suçların şimdiye kadar görülmemiş oranda ve nitelikte arttığını görüyoruz. Üstelik işledikleri bütün insanlık suçlarını “bizim toplumumuza uygun olanı söyledik” diye savunuyorlar. Toplum çocukları diri diri gömmeyi normal kabul etse, savunacak utanmazlıktalar. İşte bu akıl almaz gerekçelerini boşa çıkarmak, bu toplumun çocuk istismarcılarından, kadın düşmanlarından, halk düşmanlarından ibaret olmadığını göstermek yapılacak en isabetli şey olacaktır.

 

İnternette insanların iyi bir şey yaptıklarını düşünerek beğenip yaydıkları bir video var. Güya ırkçılık eleştirisi yapan video, aslında saf bir ırk olmadığı kanıtına dayanıyor. Farklı ırklardan ve genelde milliyetçi kadın ve erkekler, gen haritalarının hiç de düşündükleri gibi olmadığını; saf İngiliz, saf Kürt, saf Küba’lı olmadıklarını görünce şaşırıyor, ardından duygulanıyor ve konu buradan “hepimiz kardeşiz” e bağlanıyor. Sonunun kardeşliğe bağlanması elbette çok iyi, ırkların karışıp kaynaştığı da objektif bir veri ama mesele bu değil.

Mesele, saf bir Türk olarak Kürtler hakkında ne düşündüğün, Ermeni’ye ne yaptığın. Saf Alman olanın Yahudi, İsrailli’nin Arap karşısındaki tutumu.  Erkeğin kadına ne yaptığı? Çocukları niye savunmak zorunda olduğumuz, yaşlıya neden iyi davranmak gerektiği.

Mesele, genlerin, cinsiyetin, yaşın ne olursa olsun, “eşitlik” fikrine politik olarak inanmak, savunmak meselesi.

Bir erkeğin kadın haklarını savunabilmesi için, için de biraz da “kadınlık” olması gerekmez.  Kadın mücadelesinin esas öznesi feminist kadınlar bile, kadınları özleri nedeniyle ya da “iyi” oldukları için savunmaz. Haksızlığa uğradıkları için savunur. Ayrıca zaten kadınlar doğaları gereği “iyi” de değildir, erkekler gibi kadınlar da her şeyi yapabilir.

Çocukların haklarını, bir zamanlar biz de çocuk olduğumuz, şu anda bizimde çocuğumuz olduğu ya da çocuklar masum olduğu için savunmayız. Çocukların da “melek” olmadığını biliriz, “Sineklerin Tanrısı” bunun mükemmel bir anlatımıdır.

Kısacası, haksızlık karşısında sessiz kalmamak, kendi “olduğun” şeyi savunmak değildir, olmadıklarının, senden uzak olanların eşitliğini savunmaktır.

Böyle düşününce, insanların bazen neden zarar gördükleri şeyi seçebilmeleri, kendi oldukları şeyi bile savunmadıkları paradoksu açıklanabiliyor oluyor. Erdoğan’ın sadece anne olmayan değil gerçekte “kadın olana” hakaretlerine sessiz kalan AKP’li kadınların durumu budur. Onlar da eşitliğe inanmıyor, Erdoğan’a inanıyorlar. Hayatlarının hatasını yapıyorlar, bu onları çocukların haklarını savunmaktan bile uzaklaştırıyor, yazık ediyorlar. Ama ne yapalım hayat görüşlerimiz farklı, bu kadın kardeşlerin görüşlerini değiştirmeleri gerekiyor.

İşte bu yüzden şu anda Türkiye’de yanı başımızdaki AKP’li kadınlar bize uzak ama dünyanın öbür ucundaki Arjantin’li, Brezilya’lı, İtalya’lı, Ezidi, Kürt kadınlarla kardeşiz. Bize türlü çeşit hakaret edildiği hafta imdadımıza yetişiyorlar, direnişleriyle bize moral ve kuvvet veriyorlar.

İtalya’da kadınlar aynen bizim Özgecan’ımız gibi yakılarak öldürülen #Sara için, her yanı kırmızı kumaşlarla donatıyorlar. Arjantin’de, kadınları şiddetten korumadığı için devlete karşı ayaktalar. Brezilya’da çocuk istismarına ve cinsel şiddete karşı mücadele veriyor, Ezidi kadınlar tecavüze, Kürt kadınlar İŞID’a direniyor.  O kadar yakınlar bize, biz nelere direniyor isek, aynılarına karşı direnen kadınlarla böyle kardeş oluyoruz işte, genlerimiz ve cinsiyetimiz nedeniyle değil.

 

Duyduk ki, Ensar Vakfı, yaz okullarına hazırlanıyormuş. O yasadışı yurtlarında verdikleri zarar yetmemiş, çocukların bir de yazını cehenneme çevireceklermiş. Boşuna hazırlık yapmasınlar, kadınlar yurtları gibi “kaçak” olan o yaz okullarını, ne Manisa’da ne de Türkiye’nin hatta dünyanın hiçbir yerinde yaptırtmamak için elden ne gelirse mücadele edecektir.  Çünkü Ensar Vakfı, Türkiye’yi yönetenlerin ülkeyi nasıl bir karanlığa götürdüklerinin önemli bir simgesi. Çocukların zarar görmesinden bile rahatsız olmayanların yönettiği bir ülkede, rezillik sadece Ensar ile sınırlı da değil. Bunu her gün yeni bir okuldan gelen cinsel şiddet ve istismar haberleriyle görüyoruz.

Bu yüzden liseli kardeşlerimiz ayakta. Yüzlerini aydınlığa dönüyor ve geleceklerini istiyorlar.

Halka karşı işlenen suçların kabul edilemez bir boyut kazandığını, kadınlara karşı işlenen suçların şimdiye kadar görülmemiş oranda ve nitelikte arttığını görüyoruz. Üstelik işledikleri bütün insanlık suçlarını “bizim toplumumuza uygun olanı söyledik” diye savunuyorlar. Toplum çocukları diri diri gömmeyi normal kabul etse, savunacak utanmazlıktalar. İşte bu akıl almaz gerekçelerini boşa çıkarmak, bu toplumun çocuk istismarcılarından, kadın düşmanlarından, halk düşmanlarından ibaret olmadığını göstermek yapılacak en isabetli şey olacaktır.

İstismara uğrayıp sesini çıkarmayan çocukların sesi olmalı, bu çocukların yoksul ailelerine biz cesaret vermeli, liseli kardeşlerimizi gelecek mücadelelerinde yalnız bırakmamalı, kadınların hayatını kurtarmalıyız.  Mücadele edersek, kadınlar boşanmak istiyorsa boşanacak, istiyorsa çocuk yapacak, istemiyorsa yapmayacak. Kadınlar özgürleşecek. Gençler özgürleşecek.

Çocuklar da özgürleşecek. 

Çocukların yazını, kışa çevirmelerine izin vermeyelim. Asla sessiz kalmayalım, Ensar’a yaz okulu yaptırmayalım.

 

 

 




9.6.2016

Tekirdağ'da cinsel istismara uğrayan üniversite öğrencisi N.T. kardeşimizin yanındayız

15.6.2016

Çilem Doğan - Yaşam Hakkını Savunan Bir Kadının Hikayesi

Deniz Hasköse DEVAMINI OKU