Gülsüm Kav: #Hayır Çünkü Ölü Kadınlar Oy Kullanamaz
Çok katmanlı meseleler içinden geçiyoruz. Bunları ana hatlarıyla saymak kolay; içeride ve dışarıda çok sayıda gerilim; yüzlerce can kaybı; ekonomide krize gidiş, işsizlik, kutuplaşmanın şimdiye kadar görülmemiş bir boyutta artması, başta kadınlar ve emekçilerin olmak üzere hak ihlallerinde artış, siyasi belirsizlik…
Bu sorunları saymak kolay, çözmek o kadar kolay değil ama bize “anayasa” adı altında sunulan taslağa evet denirse hepsinin bir çırpıda çözüleceği iddia ediliyor.
Biz buna neden inanalım? 7 Haziran’dan sonra da, bu sorunlar daha ilk baş gösterdiğinde böyle iddia edilmiş, “istikrar” adlı sihirli sözcük ile ne seçimler kazanılmıştı. Ama geldiğimiz noktada olan bu sözcüğe de oldu, artık taslağa “evet” diyenlerin bile kullanamadığı inandırıcı olmayan; iş görmez bir hale geldi, geçmiş olsun. Fakat bu sefer buna inanmak, geçmiş olsun diyemeyeceğimiz kadar köklü, kalıcı kriz ve çatışmalar yaratacağından kesinlikle “Hayır” denmelidir. Bütün kuvvetlerin tek elde; cumhurbaşkanında toplanmasıyla sorunlar çözülemez. Bu iddia boştur, benzer biçimde bir süre sonra işe yaramaz hale gelecektir. Zaten dikkat ederseniz, evet diyenler de buna ikna edebilmek için mantıklı bir tek gerekçe sayamıyor durumda. Yaslanacakları bir dava ideali olmadığından ikna değil, şiddet ile iş görmeye çalışıyorlar. Çünkü kompleks sorunlar ancak kompleks ve güçlü yönetimle çözülür. Demokrasisi güçlü parlamento, özgürlüğü güçlü toplum ile çözülür.
İkincisi; anayasa taslağı ile sunulan maddelerin toplamının, toplumsal sözleşme anlamına gelen “anayasaların” varlık ve kuruluş amaçlarıyla hiçbir ilgisi yok. Taslağın, insanlık tarihinin birlikte kardeşçe yaşamak için bulduğu dünyevi çözümleri; hukukun kendisini tümden ortadan kaldırdığını, hemen her dünya görüşünden hukukçu dile getiriyor.
Peki, hukuka en çok kimin ihtiyacı var? Bütün yurttaşların ve elbette yönetenlerin de ihtiyacı var ama en çok da belirli bir eşitsizliğe maruz kalanların; ezilenlerin, en eski ezilen olan kadınların ihtiyacı var. Medeni bir hukukun olmadığı bir toplumun kadınlar için neye benzediğini dünya örneklerinden biliyoruz. Ama yine en çok da kendi hayatımızdan, Türkiyeli kadınların başına gelenlerden; yaşayamadığımız hayatlarımızdan biliyoruz.
Türkiye’de kadınlar öldürülüyor.
Ve ölü kadınlar oy kullanamaz.
Kadınlar herhangi bir sağlık sorunu olmadığı halde, genellikle genç yaşında, erkek şiddeti ile yani önlenebilir biçimde can veriyor. Bizim bulgularımıza göre 2010 yılından bu yana kadın cinayetleri sadece 2011 yılında bir azalma göstermiş, sonraki yıllarda sürekli artmış durumda ve artmaya devam ediyor.
Bize neden böyle olduğunu, kadın cinayetlerinin artış sebebini, çözümü soruyorlar. Gündemdeki rejim değişikliğine neden hayır dediğimizi soruyorlar.
İşte tüm bu soruların cevabı o aynı yerde; o 2011 de azalmış sonra artmaya başlamış olan kadın cinayetleri grafiği var ya, o yukarı doğru yükselen eğri var ya; işte orada. Ve o, kuru, basit bir sembol değil. Yaşayan gerçek kadınların cansız bedenleri o eğri ve cevap orada.
Çünkü 2011 yılında ilk defa ve son defa kadına yönelik şiddete karşı tutum alındı, siyasi bir irade geliştirildi. 6284 sayılı koruma kanunu, kadın örgütleri sürece dâhil edilerek yenileni, çağa uygun ve etkin hale getirildi. Şiddetle mücadelede uygulandığında çok etkili olacak İstanbul Sözleşmesi o yıl imzalandı. Dolayısıyla toplumda şiddete tolerans gösterilmeyen, kadınların lehine bir iklim oluştu, bu derhal sonuç verdi, kadın cinayetleri azaldı.
Sonra ne mi oldu? Dönemin kadından sorumlu bakanı merkezden uzaklaştırıldı, kadınlara fazla hak verdiği düşünüldü, yeni açılan döneme o bile fazla geldi. Aile Bakanlığı’na ard arda kadınlarla ve küçük kız çocuklarıyla hiçbir gerçek bağ kurmayan bakanlar atandı. Siyaseten, kadınların kazanımı olan yasanın; 6284’ün uygulanmamasına ve orada kazandığımız hakları geri almaya karar verildi. Sonra, kadınların yüzyılların mücadelesiyle kazandığı bütün medeni haklarını geri almaya çalışan saldırılar ve buna uygun paketler gündeme gelmeye başladı.
Çünkü artık 2011 seçimleriyle birlikte “ustalık dönemi” başladı. Artık siyasi irade, hemen her gün hayatımız ve geleceğimiz ile ilgili bizi ve haklarımızı hedef alarak konuşmaya başladı. O zamandan bugüne binlerce kadının can vermesi, yaralanması, çocukların örselenmesi, son olarak olağan kıyafetlerimizle sokakta rahatça dolaşamaz olduğumuz günler ile geldik.
İşte, şimdi “yeni anayasa” diye sunulan, bütün bu dönemde yaşadıklarımızı kural haline getirecek, kalıcılaştıracak ve henüz hiç yaşamadığımız ölçüde haklarımızı yok sayacak günler getirecek kadın düşmanı bir düzendir.
Meclis’te kadın vekillere dahi şiddet uygulanabildiği, bunun cezasız bırakıldığı bir ortamın ülkenin rejimi haline gelmesidir. Bununla da kalmaması; bir süre sonra kadınların mecliste hiç var olamaması, sadece muhaliflere şiddet uygulayabilen biyolojik olarak – Enç gibi kadın vekillerin- kalabildiği bir meclistir.
Abartmıyorum, hayır. Çünkü zaten şu anda birçok kadın siyasetçi, belediye başkanı, rektör, hoca, hakları gasp edilerek ya görevden alınmış, ya tutuklanmış ya mecliste darp edilmiş durumdadır. Çünkü şu anda askeri okullara kadın alınmayacakla başlayan oradan siyasete, eğitime uzanır, bilim ile devam eder… Bu taslağa karşı “hayır” kazanmaz ise, kadınlar bilim insanı olamayacak, örneğin çift halkalı galaksi keşfedemeyecektir. Şu anda evet diyen kadınlar, hangi partiye oy vermiş olursa olsun, seçtikleri kıyafetlerle, var oldukları meslekleri yapmakta, gezdikleri yerleri gezmekte zorlanacaklar, ancak “Enç” gibi bir karakter olmayı seçerlerse hayatlarına devam edebileceklerdir. O da bir takım erkek yöneticilerin inayetine bağlı olacak, onların kararına göre değişebilecektir.
Ben inanıyorum ki, şu anda evet diyen kadın vekillerin de, kadın yurttaşların da aralarında Enç’in yaptığını yapmaya; engelli bir kadın arkadaşına şiddet uygulamaya asla razı olmayacaklar vardır.
Kadınlar hayır demeliyiz çünkü biz şimdiye kadar şiddet ve haklarımıza saldırılar karşısında anayasaya dayanarak, çoğu kez TBMM içerisinde çözüm aradık. Şimdi hem yasal dayanaklarımız, hem başta parlamento olmak üzere çözüm mercilerimiz, derneklerimiz, kadın örgütlerimiz, belediyelerdeki kazanımlarımız zor ile şiddet ile ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.
Kendimizi ifadeye en çok ihtiyaç duyduğumuz dönemde bunun olanaklarının ortadan kaldırıldığını görüyoruz.
Hak ihlalleri artıyor ve hak aramaya en çok ihtiyaç duyduğumuz bir evrede bütün hak arama yollarımızın kapatıldığını görüyoruz.
Bunun anlamı köleliğe razı etmek için bir cendereye kapatılmak istenmemizdir. Ve bu tehdit sadece hayır diyen kadınlar için değil, tüm kadınlar için geçerlidir.
Türkiye’li kadınların hangi partiye oy vermiş olursa olsun, köle olmaya ya da Enç gibi bir kadın olmaya asla ikna olmayacaklarına, bu çağdışı dayatmaya “hayır” diyeceklerine inanıyorum.
* Yazının VeGaste'de yayınlanan linki: http://www.vegaste.com/hayir-cunku-olu-kadinlar-oy-kullanamaz/