Feminist Çeviri: İstanbul Sözleşmesi Sorular Cevaplar
26.12.2018
Avrupa Konseyi Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetle Mücadele ve Önleme Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi): Sorular ve cevaplar

Kadına karşı şiddet sosyal, ekonomik ve ulusal sınırları tanımayan; yapısal ve küresel bir olgudur. İnsan haklarının ciddi bir ihlali olup büyük ölçüde onaylanmamaktadır. Her gün Avrupa’da, kadınlar evlerinin “güvenliğinde” psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalmakta, takip edilmekte, taciz ve tecavüze uğramakta, sakatlanmakta, aileleri tarafından evliliğe zorlanmakta veya kendi isteklerine karşın kısırlaştırılmaktadırlar. Kadına karşı şiddetin örnekleri sonsuz, kurbanları sayısızdır. Ulusal boyutta ve Avrupa’da yapılan anketler ve farkındalık yükseltici kampanyalar ev içi ve cinsel şiddetin ne kadar yaygın olduğunu göstermiştir. #MeToo hareketinin Avrupa boyunca açığa çıkardıkları kadınlara karşı cinsel istismarın boyutlarına ve kadınların bunu dile getirmesinin zorluğuna ışık tutmuştur. Birçok kadın yardım talebinde bulunmak için fazla ürkmüş veya utanmış, bazen bu sessizliği hayatlarıyla ödemişlerdir. Yardım talebinde bulunanların da sesi her zaman duyulmamıştır. Ev içi şiddet fazla yaygın olan başka bir şiddet biçimi olup çoğunlukla kadınları, bundan başka erkekleri, çocukları ve yaşlıları etkilemektedir. Az sayıda fail yargılanmakta, daha da azı ceza almaktadır.

İnsan haklarını korumadaki öncü rolü göz önüne alınarak, Avrupa Konseyi kadınlara yönelik şiddet ve aile İçi Şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin sözleşmeyi (İstanbul Anlaşması olarak bilinen) uygulamaya koymuştur. İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddetin ve ev içi şiddetin insan hakları ihlali olarak görüldüğü, bunlarla baş etmek ve önlemek üzere hazırlanmış en kapsamlı yasal belge olarak geniş çaplı kabul görmektedir.  2011 yılında imzaya açılmasından bu yana her seviyeden kayda değer destek görmüştür: ulusal, bölgesel ve yerel yönetimlerden, toplumdan, parlamentolardan, diğer ulusal, bölgesel ve uluslararası insan hakları örgütlerinden, sivil toplum örgütlerinden, medyadan ve akademiden. Kadınları ve kız çocuklarını şiddetten koruma vizyonundan ötürü ulusal ve uluslararası ödüller almıştır.     

  • 2014’te yürürlüğe girmiştir – kabul almasından sadece üç yıl sonra, nitekim bu üye devletlerin cinsiyet temelli şiddeti bitirmede yasal olarak bağlayıcı bir anlaşmanın yol göstericiliğine ihtiyaçlarını ve anlaşmada yüceltilen prensip ve değerlere siyasi taahütlerini göstermektedir.
  • Anlaşmanın açıkça belirtilmiş hedeflerine, olgunun ciddiyetine ve kurbanlarla toplum üzerindeki etkisine karşın bazı dini ve aşırı muhafazakar gruplar son yıllarda anlaşmayla, özellikle “cinsiyet” kavramı etrafında şekillenen kısmıyla alakalı yanlış anlatılar yaymaktadır. Bu yanlış temsil açığa çıkarılmalı ve İstanbul Sözleşmesinin hedefleri vurgulanarak ele alınmalıdır: kadına yönelik şiddetin yok edilmesi ve kadınların insan haklarının korunması.
    İstanbul Sözleşmesinin Hedefleri Nelerdir?
  • Kadına yönelik ve ev içi şiddeti sonlandırmak herkes için insan olan haklarını korumak isteyen bir hükumet için önemli bir siyasi amaçtır. Geçtiğimiz 30 yıl boyunca Avrupa Konseyine üye olan bazı ülkelerde önemli adımlar atılmıştır, ama var olan yasa çoğunlukla yetersiz olarak uygulanmakta, kurbanlar için hizmetler nadir bulunmakta veya yetersiz ödeneklerle cinsiyetçi davranışlar hüküm sürmektedir. Üstelik, mevcut yasa ve hizmetler ülkeler arasında çok büyük farklılık göstermekte, korunmada hatırı sayılır eşitsizlik yaratmaktadır.
  • İstanbul Sözleşmesi, onaylayan ülkelerden kadına yönelik ve ev içi şiddetin her biçimini önlemek üzere kapsayıcı bir dizi tedbir almasını istemektedir. Sözleşmenin her hükmü şiddetin önlenmesini, mağdurlara yardım edilmesini ve faillerin adalet karşısına çıkarılmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Kadına yönelik şiddetin - ev içi şiddet, takip etme, cinsel taciz ve psikolojik şiddet gibi - farklı biçimlerinin yasa dışılığının beyanını ve yasal yaptırımını gerekli kılmaktadır. Kadına yönelik şiddetin isminin konulması ve bir suç olduğunun bilinmesi bitirilmesine yardımcı olacaktır.
  • Daha fazla koruma ve destek için legal bağlayıcılığı olan bir anlaşma geliştirmek kadınların şiddetten arınmış olduğu bir yaşamın garantisine kapsayıcı ve uyumlu bir cevaptır.

İstanbul Sözleşmesinin Artı Değeri Nedir?

  • Sözleşme kadına karşı ve ev içi şiddetin artık mahrem bir durum olarak düşünülemeyeceğini, devletin kapsayıcı ve entegre edilmiş politikalar yoluyla şiddeti önleme, mağdurları koruma ve failleri cezalandırma sorumluluğu olduğunu vurgulamaktadır. Sözleşmeyi kabul etmekle hükumetler kanunlarını değiştirmeye, uygulanabilir önlemler sunmaya ve kaynak aktarımına kadına yönelik ve ev içi şiddete sıfır hoşgörüyle yaklaşmak adına zorunludurlar. Bu tür bir şiddetin önlenmesi ve bununla savaşılması artık iyi niyet meselesi değil yasal bir yükümlülüktür. Bu Avrupa ve dışındaki mağdurlara fayda sağlayacaktır.

  • Yasal yükümlülükler dışında, sözleşme aynı zamanda toplumun tamamına kadına yönelik ve ev içi şiddetin kabul edilmez olduğu yönünde önemli bir siyasi mesaj vermektedir. Bu sözleşmenin hedefi şiddeti deneyimleyen birçok kadının ve kızın gerçekliğini gün yüzüne çıkarmak, farkındalığı yükseltmek ve uzun vadede zihniyeti değiştirmektir.  

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ SADECE KADINLARA MI UYGULANIR?

  • Hayır. Sözleşme, çoğunlukla kadınlara uygulanmaktadır çünkü sadece kadınların kadın olmaları sebebiyle (zorla kürtaj, kadın sünneti) veya kadınların erkeklerden daha sık yaşadıkları (cinsel şiddet ve tecavüz, ısrarlı takip, cinsel. taciz, aile içi şiddet, zorla evlendirme, zorla sterilizasyon) gibi şiddet biçimlerini kapsamaktadır. Bu şiddet biçimleri, erkekler ve kadınlar arasındaki eşit olmayan güç ilişkilerinin ve kadınlara karşı ayrımcılığın bir sonucudur.
  • Bununla birlikte, erkekler de aynı zamanda aile içi şiddet ve zorla evlendirme gibi sözleşmenin kapsadığı bazı şiddet biçimlerini, daha az sıklıkla ve genellikle daha az şiddetli biçimlerde yaşarlar. Sözleşme, bunu kabul eder ve taraflarını, erkek, çocuk ve yaşlılar dahil olmak üzere aile içi şiddet mağdurlarına karşı hükümlerini uygulama konusunda teşvik eder. Devletler sözleşmeyi aile içi şiddet mağdurlarına uygulayıp uygulamamayı seçebilirler.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDEN ŞİDDETİN “CİNSİYETLİ DOĞASI” VE AİLE İÇİ ŞİDDETTEN BAHSEDER?

  • Sözleşme, kadına yönelik şiddetin “toplumsal cinsiyete dayalı” niteliğinden veya “cinsiyete dayalı şiddet” ten bahsetmektedir, çünkü kadınlara kadın oldukları için uygulanan şiddet biçimlerine hitap etmektedir. Bu durum ayrıca, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri gözetilmeden tartışılamayacağını belirtmektedir.
  • Sonuç olarak, bu sözleşmede kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması ve aile içi şiddetin kanunda ve pratikte (de jure ve de facto) cinsiyeti eşitliği bağlamında çerçevelendiği görülmektedir. Sözleşmenin giriş bölümü, hem kadın hem erkek arasındaki eşit olmayan güç ilişkilerinin hem sebebi hem sonucu olan ve kadınların tam ilerlemesini sınırlayan bu tür şiddetin yapısal niteliğini tanır.
  • İstanbul Sözleşmesi, kadınlar ve erkekler arasındaki “farklılıkları ortadan kaldırmak” istememektedir; Kadınların ve erkeklerin “aynı” olduğu ya da olması gerektiği anlamına gelmez. Ancak, sözleşme, kadınların erkeklerden daha aşağı olduğu fikrine karşı harekete geçmek için adım atılmasını gerektirmektedir. Gerçekten de, önyargılar, klişeler, gelenekler ve kalıplar pek çok ortamda erkekleri tercih etmekte, onlara öncelik vermektedir; örneğin, özel ve kamusal alanda, politik hayatta, işte, eğitim sistemlerinde, polise suç duyurusunda veya mahkemede. Bu, kadınların şiddet deneyimlerini ifşa etmeleri ve haklarına saygı duyulmasını daha zor hale getirmektedir.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDEN “CİNSİYET” TANIMI İÇERİR?

  • Sözleşme, kadın ve erkek arasındaki eşitliğin sağlanması çerçevesinde kadına yönelik şiddeti önleme ve mücadele etme yükümlülüğünü getirmektedir. Sözleşmeyi yazanlar bu nedenle kadınlar ve erkekler arasındaki ilişkilere, toplumdaki rollerine ve niteliklerine atıfta bulunurlar ve bu nedenle “toplumsal cinsiyet” teriminin bir tanımlamasının bulunmasının önemli olduğunu düşünürler. Bu terimin amacı, “cinsiyet” in biyolojik tanımını, “kadın” ve “erkek” terimlerinin yerini almak değil, ne denli eşitsizliklerin, kalıp yargıların ve sonuç olarak - şiddetin biyolojik farklılıklardan değil sosyal bir inşadan kaynaklandığını vurgulamaktır.
  • Madde 3.c, sözleşmenin amaçları doğrultusunda “toplumsal cinsiyet” in, “belirli bir toplumun kadınlara ve erkeklere uygun olduğunu düşündüğü toplumsal olarak yapılandırılmış roller, davranışlar, faaliyetler ve nitelikler” olduğunu açıklar. Araştırmalar, bazı rollerin ya da kalıpların istenmeyen ve zararlı uygulamaları yeniden ürettiğini ve kadınlara karşı şiddet uygulanmasına katkıda bulunduğunu göstermiştir. Bu nedenle, Madde 12.1, şiddeti önlemeye yönelik genel bir yükümlülük olarak, kadınların yetersizliği veya kalıplaşmış cinsiyet rollerine dayanan önyargıların, geleneklerin ve kalıpların ve diğer uygulamaların ortadan kaldırılmasını kapsamaktadır. Buna karşılık, bu tür önyargıların, geleneklerin ve geleneklerin anlaşılması, hükümetlerin sözleşmenin gerektirdiği şekilde “toplumsal cinsiyete dayalı bir anlayış” edinmesini sağlar.

KADINLAR İÇİN DAHA FAZLA HAK AİLE KURUMUNA TEHLİKE TEŞKİL EDECEK Mİ?

  • Sözleşmenin amacı, aile yaşamını ve / veya aile yapılarını yeniden düzenlemek değildir; Aynı şekilde, “aile” tanımını içermez ve belirli bir aile ortamı türünü de desteklemez. Sözleşme, hükümetlerin evde risk altında olan ya da aile üyeleri, eşler veya yakınlar tarafından tehdit edilen mağdurların güvenliğini sağlamalarını gerektirmektedir.
  • Amacı her ne olursa olsun, kadına yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti ele almayı amaçladığı için, yasal olarak evli çiftlerle başvurusunu sınırlandırmamakta, aynı veya farklı cinsiyetten olup olmamasına bakılmaksızın tüm partnerlere, evli olsun ya da olmasın koruma sağlamaktadır. Hiçbir mağdur grubu, medeni hallerine veya sözleşmenin kapsadığı diğer ayrımcılık gerekçelerine dayanarak koruma kapsamı dışında kalmamaktadır.           
  • İstismar(şiddet) içeren bir ilişki içinde yaşayan herkes için, konvansiyon, güvenlik, koruma ve destek sunmayı ve şiddetten uzak bir hayatın yeniden inşa edilme olasılığını hedeflemektedir. Bu özellikle çocukların dahil olduğu yerlerde önemlidir, çünkü evde kötü muameleye tanık olmak da çok yıkıcıdır. Çocuklarda yaşam boyu süren sonuçları vardır, bu nedenle bu sözleşme şiddete maruz kalan ailelerde velayet hakları üzerindeki güvenliği önceliklendirir. İstanbul Sözleşmesi, müşterek gözetimin yararlarını sorgulamamaktadır, ancak çocuk temasının mağdurların ve çocukların haklarını ve güvenliğini tehlikeye atmadığından emin olmayı amaçlamaktadır. Ailelere yönelik gerçek tehdit, şiddetin kendisidir, kurbanlarını koruma ve desteklemeye yönelik önlemler değil.
  • İstismarcı bir ilişki yaşayan herkes için bu sözleşme, güvenlik, koruma ve destek sağlamayı ve şiddet içermeyen bir hayatı yeniden kurmak için umut olmayı hedeflemektedir. Bu tarz bir ilişkinin içine çocuklar dahil olduğunda mesele daha önemli hâle gelmektedir; zira istismara uğramak gibi istismara şahit olmak da son derece zarar vericidir. Bunun çocuklar üzerinde hayat boyu süren sonuçları olmaktadır. Bu sebeple sözleşme, şiddetin sözkonusu olduğu ailelerde velayet hakkından ziyade güvenliği önceliklendirir. Istanbul Sozlesmesi müşterek velayetten doğan menfaatleri öne çıkarmak yerine çocuğun haklarının ihlal edilmemesini ve kurbanların ve çocukların güvenliğinin sağlanmasını hedefler. Aileler için gerçek tehlike şiddetin kendisidir, şiddetin kurbanlarını korumak ve desteklemek adına alınan tedbirler değil.

 

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NDE CİNSİYET STEREOTİPLERİ VE EĞİTİM HAKKINDA NE SÖYLENMEKTEDİR?

  • Eğitimde cinsiyet stereotiplerini yeniden üretmek, kız ve oğlan çocuklarının doğal yetenek ve becerelerinin gelişimini sınırlamak anlamına gelir. Çocukların aldığı eğitim, kendileri ve yaşıtları hakkında ne düşündüklerini ve karşı cinsiyetle nasıl iletişime geçtiğini önemli ölçüde etkiler. Eğitim kurumlarında öğretilen hiçbir şey, genç nesilin, cinsiyet-merkezli ayrımcılığın ya da kadına yönelik şiddetin kabul edilebilir bir şey olduğunu düşünmesine yol açmamalıdır.
  • Bu yüzden İstanbul Sözleşmesi, eğitim sektörü aracılığıyla, cinsiyet eşitliği, kişiler arası ilişkilerde karşılıklı saygı, şiddetin olmadığı bir ortam, cinsiyet rollerinin stereotipleştirilmemesi, kişisel bütünlük ve cinsiyet merkezli şiddet konusunda farkındalık ve bu şiddete karşı çıkma ihtiyacı (Madde 14) gibi değerleri yaygınlaştırmaya çalışır. Çocuklara bu değerleri öğretmek, onların saygılı ve demokratik vatandaşlar olmasına yardımcı olmaktadır. Bu, onların cinsel yönelim ya da kimliklerini etkileyen bir şey değildir.
  • Sözleşmeyi oluşturanlar, bunun, kadına karşı şiddetin önüne geçmek için önemli bir yön olacağını düşünmüşlerdir; zira tavır, inanış ve davranışsal döngüler hayatta çok erken yaşta şekillenmeye başlar. Hem örgün hem yaygın eğitim kurumlarında yukarıdaki değerleri çocuklara öğretmek, kadına karşı şiddetin kabul edilmemesine epey yardımcı olabilir. Madde 14, bu konuda devlet kurumlarına en üst düzey esneklik tanımıştır; zira bu tarz eğitimleri ne zaman ve nasıl vereceklerine karar vermeyi tamamen kurumların takdirine bırakır.
  • Cinsiyet stereotiplerini ortadan kaldırmak, bütün gelenek ve göreneklerin yok sayılması anlamına gelmemektedir. Örf ve inanışlarımızı nesilden nesile aktarmak, kimliğimizi şekillendirmede çok önemlidir. Diğer yandan, bazı örf ve geleneklerimiz kadınlar ve kız çocukları için tehlike oluşturmakta ve onların şiddet görmesine yol açabilmektedir. O halde amaç, kadınları etkileyen stereotipleri ve bu tarz tehlikeli gelenekleri gerekçelendirmeye çalışan erkek düşüncesini yıkmaktır. Bu, kadın ve kız çocuklarının kendi ailelerinin içinde, dahası her yerde güvenli olmalarını sağlamakla ilgilidir, 'oğlan çocuklarının kız gibi giyinmesi ya da dans etmesini söylemek' ya da tam tersi değildir.

 

ISTANBUL SOZLEŞMESİ CİNSEL YÖNELİM YA DA CİNSEL KİMLİK MESELELERİNE NASIL YAKLAŞMAKTADIR?

  • İstanbul sözleşmesi cinsel kimlik, cinsel yönelim ya da eşcinsel çiftlerin yasalar önünde tanınması konusunda herhangi bir yeni standart belirlemez.
  • Cinsel kimlik ya da cinsel yönelim üzerinden ayrımcılık yapmama ilkesi, yasal yükümlülükler üzerine kuruludur ve bu ilke başka yasal belgelere dayanmaktadır. Bu belgelerin en başında gelenler şunlardır: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Madde 14: ayrımcılığın yasaklanması; Protokol No. 12) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin içtihadı (örneğin bkz. Oliari v. Italya, 2015, Ratzenböck ve Seydl v. Avusturya, 2017) ayrıca Avrupa Konseyi Tavsiyenamesi'ndeki CM/Rec(2010)5 cinsel yönelim ve cinsel kimlik üzerinden yapılan ayrımcılıkla savaşmak için alınacak önlemler.
  • İstanbul Sözleşmesi başta cinsel kimlik ve cinsel yönelim zemininde olmak üzere, ayrımcılığı bir sürü farklı zeminde yasaklar (Madde 4, paragraf 3). Bu yasaklama, ne tarz bir şiddete uğramış olurlarsa olsun, tüm şiddet kurbanlarını korumak ve desteklemek içindir. Sözleşmenin hükümlerini cinsel kimlik zemininde hiçbir ayrımcılık olmadan uygulamak, örneğin trans bireylerin, ev içi şiddet, cinsel saldırı, tecavüz ya da zorla evlilik gibi konularda destek ve koruma aldığından emin olmak anlamına gelir. Aynı şey eşcinsel kadınlar için de geçerlidir; bu sayede tüm kadınlar gibi, lezbiyen, bikseksüel  ve trans kadınların sığınma evlerine girme, şiddetten azade bir hayat yaşama hakkı vardır. Bu aynı zamanda ev içi şiddete maruz kalmış gay erkekler için de uygulanabilir.

 

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'YLE İLGİLİ SPEKÜLASYON VE YANLIŞ BİLGİLERE SON VERME ZAMANI

  • Istanbul Sözleşmesi'nin herhangi bir alt metni ya da “gizli gündem”i yoktur. Sözleşme, bütün Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin mütabakatıyla oluşturulan uzun müzakerelerin bir sonucudur. Üye ülkelerde yasa ve mevzuatlar çerçevesinde denenip test edilmiş ve olumlu sonuçlar elde edilmiştir.
  • Sözleşmenin amacı Madde 1'de açık bir şekilde belirtilmiştir: Kadına ve ev içi şiddete karşı önlem, koruma ve takip. Bu açıklama aynı zamanda sözleşmenin temel nedenini de ortaya koymaktadır: Toplumlardaki kadın erkek eşitsizliği. Sözleşme, bu sebeple, kadınların erkeklere kıyasla daha aşağı bir seviyede olduğuna ilişkin ya da  kadın ve erkeklerin özel ve kamusal alanda sahip olması gereken davranış ve roller hakkında var olan yerleşik kanılarla mücadele etmek için birkaç hüküm barındırır.
  • Bu açıdan bakıldığında, Istanbul Sözleşmesi, sosyal dokuyu ya da toplumun değerlerini “tehlikeye atacak” isteğe bağlı bir sözleşme değildir. Ayrıca kadınlar ya da erkekler üzerinde herhangi bir hayat tarzını dayatmamaktadır. İster bakıcı, aile ya da parlak bir kariyer hedefi olsun, sözleşme kimsenin belli bir yaşam tarzı benimsemeyi zorunlu tutmaz. Öte yandan sözleşme, şu teşebbüslere karşı çıkar: ? kadın ve erkekleri geleneksel rollere hapsetmek, böylece birinin kişisel, eğitim alanında ya da profesyonel gelişimini ve hayatta karşısına çıkabilecek fırsatları sınırlandırmak; ? ataerkilliği, erkeklerin kadınlar üzerindeki tarihsel gücünü ya da cinsiyeet eşitliğinin gelişimini engelleyen cinsiyetçi davranışları savunmak ve korumak; kadının şiddetten azade bir hayat sürme hakkı kavramına karşı çıkmak.

 

İstanbul Sözleşmesinin Tarafı Olmak:

  • İstanbul Sözleşmesi şimdiden Avrupa'daki kadınların yaşamları üzerinde olumlu bir etki yaratmaktadır. Hükumetlerden kadına yönelik şiddeti önlemelerini, mağdurları koruyup desteklemelerini ve bu tür şiddetlere son vermek için failleri her şeyi kapsayacak şekilde cezalandırmalarını istemek, kadın mağdurların haysiyetlerini geri kazanmaları anlamına geliyor ki bu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Türkiye, 2015) göre, kadınların temel insan haklarını temin etmesi ve devlet politikasının merkezine yerleşmesi için harekete geçmeyi amaçlayan bir değer.
  • İstanbul Sözleşmesi, mevzuatta mağdurlar için yeni ve daha iyi hizmetlerin kurulması, kaynakların tahsisi ve eğitim çabalarının yoğunlaştırılması gibi önemli değişiklikler yapılmasını sağlamıştır. Sözleşmeyi uygulayan ülkelerden somut örnekler şunlardır: Taciz ve cinsel saldırı için yeni tanımların getirilmesi; tecavüzün tanımının ‘güç kullanıldığını kanıtlamak’ yerine ‘rızasız olması’ olarak değiştirilmesi; “Koordine edilmiş toplum tepkileri”nin kurulması böylece meslek gruplarının mağdurları, destek sağlamak için disiplinli bir ekibe yönlendirmesi; kadınları en yakındaki danışmanlık hizmetlerine yönlendiren, 7/24 çalışan bir ulusal yardım hattının oluşturulması; kamu bütçesiyle olmayan yerlere sığınma evleri kurulması; farklı üniversitesi bölümlerinin (hukuk, tıp, hemşirelik, psikoloji, sosyal bilimler vb.) müfredatlarında kadına yönelik şiddetin anlatılması; hakimlere, savcılara ve avukatlara, kadınların korunması ve tazminatlara erişiminin iyileşmesi için özel eğitim verilmesi.
  • Genel olarak, İstanbul Sözleşmesi, kadın ve kız çocuklarına uygulanan şiddet hakkında daha iyi politikalar, hizmetler, söylemler ve bunların nasıl desteklenebileceği ve güçlendirilebileceği konusunda bir baskı yaratmıştır. Her seviyedeki uzmanlar (kanun uygulayıcı hizmetler, sosyal hizmetler, danışmanlık ve destek hizmetleri, vb.) bu yeni yükselen konudan faydalanmıştır ve konuyla ilgili farkındalık duygusunun artmasına tanıklık etmektedir. Harekete geçme ihtiyacı gerçektir. Kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmak, hepimizi birleştiren bir hedef olmalıdır.

 

İngilizce aslı:

 

The Council of Europe Convention on Preventing and Combating Violence against Women and Domestic Violence (Istanbul Convention): Questions and answers

 

Ek kaynak: https://www.coe.int/en/web/istanbul-convention/home