25.7.2017
Özgürlüklerimize ve hayatımıza yönelik bu kadar saldırı varken bir o kadar da pes etmeyen, geri adım atmayan, direnen kadınlar var. Kadınlara çözüm diye sunulan ve aslında kadınları toplumdan soyutlayan 'pembe vagon' uygulamasına kadınlar itirazlarını yükseltti.
Son günlerde karşımıza sıkça çıkan bir mesele var; şort giyen kadınlar. Yaklaşık bir ay içerisinde karşımıza şort giydiği veya açık giyindiği için fiziksel veya sözlü şiddete maruz kalan kadınların pek çok haberi düştü. Aslında biz bu konuya yabancı değiliz. Kadınlar zaten -ne yazık ki- özgürlüklerine ve hayatlarına karşı yapılan baskılarla ve saldırılarla karşı karşıya. Fakat filmi biraz başa sararsak işlerin nerede boyut değiştirdiğini görebiliriz. Ayşegül Terzi’ye atılan tekmeyle artık şort giydiğimizde üzerimizde rahatsız edici bakışlar hissetmenin ötesine geçmişti durum. Çünkü; şunu biliyorduk ki o tekme tüm kadınlara ve özgürlüklerine atılmıştı. Ardından Başbakanın yaptığı ‘mırıldanırsın’ açıklaması durumu her iki taraf için de özetler hale geldi. Sonrasındaki süreçse; davanın sonuçlanamaması ve kadınların hayatına yönelik saldırılardaki artışlar… Markette ‘düzgün yürü’ denerek atılan tekme, hamile kadının darp edilmesi… Tüm bunlar gösteriyor ki ‘kız mıdır kadın mıdır bilmem’, ‘hamile kadın sokağa çıkmasın’, ‘iffetli kadın kahkaha atmaz’, ‘kadın ile erkeğin eşit olması fıtrata terstir’, ‘kadın Allah’ın erkeklere bir emanetidir’ açıklamaları artçıymış yalnızca.
İktidar ve iktidar yanlılarının yaptıkları kadın düşmanı açıklamaların kadınların hayatında somut birer karşılığı oldu. ‘Mırıldanırsın’ açıklaması minibüste şort giyen kadının darp edilmesine, bir hemşirenin açık giyinmiş denilerek saldırıya uğramasına, Eminönü’ndeki kadının ‘insanları tahrik ediyorsun’ diye hedef gösterilmesine, şort giydiği için genç bir kadının ekmek aldığı fırıncıdan ‘o ekmek sana haram’ sözlerini duymasına neden oldu. Zaten neden olmasın ki? Ayşegül Terzi’ye tekme atan Abdullah Çakıroğlu elini kolunu sallayarak dışarda gezerken, Başbakan onu desteklerken, diğer iktidar yanlıları ve cumhurbaşkanı kadınlara yönelik saldırıları destekleyen açıklamalar yaparken tabi ki kadınların hayatlarına ve özgürlüklerine yönelik saldırılar hem artacak hem de boyut değiştirecekti. Bütün bunlar tecavüzde dekolte giyen kadının payı vardır diyenlerin ardından gelmiştir. Fakat olaylar hiçbir zaman tek boyutlu değildir.
Özgürlüklerimize ve hayatımıza yönelik bu kadar saldırı varken bir o kadar da pes etmeyen, geri adım atmayan, direnen kadınlar var. Kadınlara çözüm diye sunulan ve aslında kadınları toplumdan soyutlayan ‘pembe vagon’ uygulamasına kadınlar itirazlarını yükseltti. Saldırıya uğrayan hemşire ‘kadınız diye ezilmeyeceğiz’ ,Eminönü’ndeki kadın ‘kadınlar susmasın’ dedi. Kadınlar karşılarına çıkan konunun insanların kötülüğünden olduğunu veya sadece kendi başlarına gelen tekil olaylar olduğunu düşünmüyor. Her gün boşanmak istediği için öldürülen, şiddete maruz kalan, tacize, tecavüze uğrayan, ‘açık giyindiği’ için darp edilen diğer kadınları görüyorlar. Ve ‘kadınız diye bize bunları yapamazsınız’ alt metniyle konuşuyorlar. Artık karşımızda konumunu ve durumunu fark etmiş, bunun çözüm yollarını arayan, direnen kadınlar var. Mücadelemizi verirken gerçekliği görmek ve iyi analiz etmek zorundayız.
Bizler bunları karşımızda cahil ve eğitimsiz insanlar olduğu için yaşamıyoruz. Eskişehir'de eski erkek arkadaşı tarafından defalarca bıçaklanan ve boğazı kesilen kadın "Ben de eğitimliyim o da üniversite mezunu. Esas mesele bu değil" dedi. Evet esas mesele bu değil. Esas mesele kadınların mücadelesidir, insanların kötü veya eğitimsiz olması değil. Yaşımız, eğitimimiz, gelir düzeyimiz ne olursa olsun kadınların sorunu ortaktır. ‘Anneliği tercih etmeyen kadın yarımdır’ açıklamasına ‘kendisi tamam mı?’ diye itiraz eden teyze bunun ispatıdır. Tüm bu yaşananlara halkın da tepkisi büyük. En son gözümüze çarpan; 10 aylık bebeğiyle tecavüz edilerek öldürülen Emani’nin katillerine karşı gerçekleşen linç girişimi. İlk etapta toplumun tepki vermesi diye değerlendirilse de çözüm bu değil. Çözüm minibüste taciz edildiğimizde çığlık atmamız ve o kişiyi tartaklamamız da değil. Çünkü konu ne intikam, ne de minibüste geçen basit, münferit olaylar. Konu toplumsaldır ve tüm kadınların ortak sorunudur. Çözümümüz de bu hatta ilerlemelidir.
Linç, intikam bizleri sadece cezasızlığa ve kendi adaletini sağlayan bir topluma götürür. Nasıl ki kadın cinayetlerinde örnek teşkil eden cezalar olmalıysa bu konuda da aynı hattı izlemeliyiz. Bill’deki Beatrix’ler değil bütün kadınlar için bütün kadınlarla mücadele eden kadınlar olmalıyız. Yani bir nevi Suffragette’ler olmalıyız. Tabi ki onlarla aramızda farklar var mesela 100 yıl kadar. Yıl olarak ilerde olsak da onlar olmayan haklarını almış biz ise var olan haklarımızı almaya çalışıyoruz. İşte tüm bu sebeplerle mücadelemizi büyütmeli ve ilerletmeliyiz. Çünkü; boşanmak istediği, kendi hayatıyla ilgili kararını vermek istediği için ölümü göze alan ve öldürülen kadınlar varken bizler bu mücadelenin gerisinde kalamayız. Kadınlar bu olayların sadece şahidi ve mağduru değil, mücadele edeni, direneni ve kazananı olmalıdır.